Baylar, camilerin kutsal minberleri halkın ruh ve ahlakını besleyen en yüce, en verimli kaynaklardır. Bu nedenle, camilerin, mescitlerin minberlerinden aydınlatıcı, doğru yol gösterici değerli hutbelerin içeriğini halkın anlaması olanağını sağlamak Şer’iye Vekaleti’nin din işleriyle ilgili kuruluş önemli bir görevdir. Minberlerden halkın anlayabileceği bir dille ruh ve kafalarına yöneltilen sözlerle İslam topluluğunun vücudu canlanır, kafası arılaşır, inancı güçlenir, yüreği cesaret bulur. Fakat bu bakımdan yüce hatiplerde bulunması gereken bilimsel nitelikler, özel bir değer ve dünyanın çeşitli hallerini bilmek önem taşır.
Mart 1922, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I
Hutbe demek insanlara seslenmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin anlamı budur. Hutbe dendiği zaman bundan birtakım kavram ve anlamlar çıkarılmamalıdır. Hutbeyi okuyan hatiptir. Yeni söz söyleyen demektir. Biliyoruz ki Peygamberimiz Hazret-i Muhammed’in zamanında hutbeyi kendisi okurdu. Gerek Peygamber Efendimizin gerek ilk dört halifenin hutbelerini inceleyecek olursanız görürsünüz ki, gerek Peygamberimizin, gerek ilk dört halifenin söylediği şeyler o günün sorunlarıyla, o günün askerlik, yönetim, maliye, siyaset ve toplum ile ilgili konularıdır. Müslümanlar çoğaldıkça, İslam ülkeleri genişlemeye başlayınca, Peygamber Efendimiz ve ilk dört halifenin hutbeyi her yerde kendilerinin okumasına olanak kalmadığından, halka söylemek istedikleri şeyleri ulaştırmaya bazı kimseleri görevlendirmişlerdir. Bunlar her halde önde gelen kişilerdi. Bunlar camilerde ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı aydınlatmak, halka doğru yolu göstermek için ne söylemek gerekirse söylerlerdi. Bu tarzın süre gitmesi bir koşula bağlıydı. O da ulusun başı olan kişinin doğruyu söylemesi, halkı dinlemesi, halkı aldatmaması! Halka genel durumla ilgili bilgi vermek son derece önemlidir. Baylar, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler Tanrı buyruklarını yerine getirmek ve ona ibadet etmekle birlikte din ve dünya için neler yapılmak gerektiğini düşünmek, yani birbirimize danışmak için yapılmıştır. Ulus işlerinde bireyin kafasını kendi başına işletmesi zorunludur. İşte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz ve bağımsızlığımız için, özellikle egemenliğimiz için neler düşündüğümüzü ortaya koyalım. Ben yalnız kendi düşüncelerimi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşündüklerinizi anlamak istiyorum. Ulusal istekler, ulusal irade yalnız bir kişinin düşüncesinden değil, bütün ulus bireylerinin isteklerinin birleşiminden oluşur. Bu nedenle benden ne öğrenmek, bana ne sormak istiyorsanız, serbestçe sormanızı rica ederim.
Şubat 1923, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II
Her şey açıkça söylendiği zaman halkın kafası işleyecek, iyi şeyleri yapacak, halkın zararına olan şeyleri kabul etmeyerek şunun bunun arkasından gitmeyeceklerdir. Ancak ulusun işlerini gizli olarak yaptılar. Hutbelerin halkın anlayamayacağı bir dilden olması bugünkü gereklere ve ihtiyaçlara değinmemesi, halkı Halife ve Padişah adını taşıyan zorbaların arkasından köle gibi gitmeye zorlamak içindir. Hutbenin amacı halkı aydınlatmak, ona doğru yol göstermektir, başka bir şey değildir. Yüz, iki yüz, hatta bin yıl önceki hutbeleri okumak, insanları bilgisizlik ve aymazlık içinde bırakmak demektir. Hutbelerin bütün durumlarda insanlarımızın kullandığı dilde okunması zorunludur. Geçen yıl Millet Meclisinde bir söylevimde demiştim ki: “Minberler halkın kafaları ve vicdanları için verimli bir kaynak, bir ışık , aydınlık kaynağı olmalıdır.” Öyle olabilmek için minberlerden duyurulacak sözlerin anlaşılması, tekniğin ve bilimin verilerine uygun olması gerekir. Hatiplerin siyaset, toplumsal ve uygarlığa ilişkin hal ve durumları her gün izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmezse halka yanlış görüşler aşılanmış olur. Bu nedenle hutbeler bütünüyle Türkçe ve zamanın gereklerine uygun olmalıdır, olacaktır da.
Şubat 1923, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II