Erzurum Kongresi sürecinde, kongre üyelerinin dinlenmesi için hazırlanmış çadırlardan birinde birkaç arkadaş hem çay, kahve içiyor,
hem de o günkü haberleri okuyorduk. Mustafa Kemal Paşa, oturum aralarında toplanan bu sohbet guruplarına katılarak üyelerle konuşmayı alışkanlık edinmişti. Böylece hem üyelerle daha yakından tanışıyor, hem de
gelecek oturumlarda konuşulacak işler üzerinde sezdirmeden telkinler
yapıyordu. O günkü haberde, Erzurum’a yeni tayin edilmiş olan ve birkaç
gün önce sarayda Padişah tarafından kabul edilerek kendisine direktif verilen Reşit Paşa’nın İstanbul’dan hareket ettiği yazılıydı. Bu haber Mustafa Kemal Paşa’yı da düşündürdü. Biraz sonra oradaki arkadaşlara Reşit
Paşa’yı tanıyıp tanımadıklarını ve nasıl bir adam olduğunu sordu. Yeni valiyi içimizden yalnız Süleyman Necati tanıyordu. Reşit Paşa’nın 1912’de
Erzurum’da bulunduğunu ve o zaman bile tükenmiş bir ihtiyar olduğunu
söyleyerek Paşa’dan niçin merak ettiğini sordu. Mustafa Kemal Paşa:
– Eğer işimize zarar verecek bir adamsa, Trabzon’dan İstanbul’a
iade edelim. Başımıza iş açmasın.
Rize delegesi Hoca Necati atılarak:
– Paşam üzülmeyin, icap ederse Kop Dağı’nda temizlenir.
Mustafa Kemal Paşa acı bir gücenmeyle:
– Hocam ne diyorsun; Haydutluk yaparak adam mı vurduracağız. Bu
memlekette hükümsüz vatandaş öldürülmez! Vatandaş ancak mahkeme kararıyla cezalandırılır. Devlet adamının böyle düşünmesi lazımdır!
Bu sözler benim üzerimde unutulmaz etki bırakmıştı. Çünkü yeni bir zihniyetin müjdecisiydi; İnsan hayatına dokunulmaz en yüksek değer biçiyor,
vatandaş hayatına saygıyı en büyük görev kabul ediyordu.
Cevat Dursunoğlu, Milli Mücadelede Erzurum, İstanbul: Kaynak yay., 2000 ,s.111-112