Hükûmet merkezi İstanbul’ da bulunuyordu ve bütün güç oraya bağlı idi. Bu hükûmet düşmanların sıkı çemberi içindeydi. Siyasal, sıkı bir çemberdi bu. İşte böyle bir çember içinde yurdu savunacak, ulusun ve devletin bağımsızlığını koruyacak genel güce, ulusa emrediyorlardı. Böyle verilen emirlerle, ulusun araçları kullanılamıyor ve devlet görevlerini yerine getiremiyordu. Bu savunma araçlarının birincisi olan ordu, ordu adını korumakla birlikte, doğal olarak temel görevini yapmak olanağından yoksundu. İşte bunun içindir ki, yurdu savunma ve korumayı kapsayan temel görev, doğrudan doğruya ulusun kendisine yönelmiş bulunuyordu. Ulus orduya kendi bağrından çıkarıp teslim ettiği evlâtlarını, düşman saldırılarına uğrayan bölgelerin ve bu düşman saldırılarına uğrayan kardeşlerinin yaşamlarının savunulmasıyla görevlendirmek zorunda kalmıştır. İşte biz buna kuvve-i milliye (ulusal güç) diyoruz. Ve bütün dünya da böyle diyor.
Ulusal Güç (Kuvve-i Milliye)
Önceki Yazı