Söylev, zamansal olarak 19 Mayıs 1919 ile Çerkes Ethem ve Reşit Bey’den para ve silah yardımı almış Hacı Sami çetesinin, Atatürk’e suikast girişiminin anlatıldığı 27 Ağustos 1927 tarihleri arasında kalan dönemi konu edinmektedir. Bununla birlikte metnin güncel ve geleceğe yönelik bir uyarı niteliğini taşıyan Gençliğe Hitabe ile bittiği göz önüne alınırsa zaman sal kapsamın bitiş tarihi olarak Söylev’in okunduğu son gün, yani 20 Ekim 1927 tarihi de kabul edilebilir. Nitekim Atatürk de Söylev’de “Dokuz senelik ef’al ve icraatımız” cümlesine yer vererek kapsamın 1927’ye kadar uzandığını belirtmiştir. Zamansal kapsam konusunda dikkati çeken bir başka nokta da zaman sınırları konusunda esnek bir tutumun izlenmesi ve dönemlere eşit ağırlıklı yer verilmemiş olmasıdır. Şöyle ki Atatürk metin boyunca sık sık bir anıyı aktarmak ya da bir belgeyi veri olarak sunmak amacıyla 1919’dan önceki dönemlere de değinirken; 1924 sonrası yılları ele alan bölümleri, sağlık sorunları nedeniyle olsa gerek, birkaç sayfayla özetlemeyi yeğlemiştir. Dolayısıyla zamansal kapsam 1919-1927 yılları arasındaki dokuz yıllık dönem üzerine kurulmakla birlikte, metnin ağırlık noktasının 1919-1922 yılları arasında kalan Kurtuluş Savaşı dönemi olduğu söylenebilir. Metnin büyük bölümü telgraf, mektup, bildiri, rapor, kongre tutanakları, TBMM açık ve kapalı oturum tutanakları ve CHP grup görüşmeleri tutanaklarından oluşan belgelere dayandırılmıştır. Bu belgelerin bir kısmı metin içerisinde verilirken, büyük bir kısmı da 226 belge ile Trakya Teşkilatına ait belgelerden oluşan “Vesikalar” cildinde toplanmıştır.
İçerik olarak bakıldığında, söz konusu dönemin belirli askerî, politik ve diplomatik olaylarının olabildiğince zamandizinsel bir sıra içinde anlatıldığı ve “Samsun’a çıkış, ulusal kongreler, İstanbul Hükümetlerinin yıpranması, iç ayaklanmalar, Sakarya ve Başkomutanlık Savaşları, Lozan Antlaşması ve Yeni Türkiye’deki gelişmeler” zinciri içinde kurgulanmış olan bir metin söz konusudur. Metnin bu niteliği, Atatürk Ararştırma Merkezi’nce yapılmış bir yayınının Önsöz’ünde Zeynep Korkmaz tarafından şu tümcelerle tanımlanmıştır:
“Bu eserde, kendini her şeyi ile ulusuna adamış olağanüstü yetenekleri ile dehanın en iyi örneğini vermiş büyük bir komutanın, devrimci bir liderin ve ileri görüşlü bir devlet adamının, askerî ve siyasî aksiyonları ile Türkiye Cumhuriyeti’ne şekil veren temel düşünce ve görüşleri yer almıştır. Ayrıca eserde, ulusal değerler sistemine bağlı Cumhuriyet rejiminin, tarih bilinci içindeki gelişmesinin adım adım nasıl olgunlaştırıldığını, sosyal ve kültürel alanlara yön verici siyasî ve idarî koşulların nasıl hazırlandığını yakından görebilmekteyiz.”
an görebilmekteyiz.” Metin, bütün bu olaylar kapsamının içinde özetle “Türkiye Cumhuriyeti’nin nereden başlayıp, hangi olumsuz koşullar altında, hangi engel ve aşamalardan geçilerek nasıl kurulduğunu, Türk ulusunun her zaman çağa uyma, kendi gücüne inanma ve toplumsal bütünleşme koşuluyla sonsuza dek yaşayabileceğini ve bunun yolunun da akıl ve bilimin egemenliği olduğunu” dile getirmektedir. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin yönetsel yapısın daki gerileme ve emperyalizmin Anadolu’da uyguladığı yöntemler de anlatının önemli bir parçasını oluşturmaktadır.
Söylev, kişiler açısından da kapsamlı bir metin oluşturmaktadır. İsmail Arar’ın incelemesine göre, yapıt 820 kişiye yer vermiştir.6 Bunların dağılımı ise daha çok din adamları, söylensel kişiler, Osmanlı padişahları, Türk ve Moğol cihangirleri, Batılı hükümdar ve devlet adamları, I. Dünya Savaşının ünlü komutanları, Bolşevikler, bakanlar, şeyhülislamlar, gazeteciler, tarihçiler, isyancılar ve Kurtuluş Savaşının kahramanları gibi kişilikler üzerinde yoğunlaşmaktadır.7 Metinde yer alan ilk kişi Vahdettin olurken, son kişi de Nurettin Paşa’dır. Kişiler açısından ilgi çekici olan bir başka nokta ise; metinde yer alan kişilerin Halide Edip (Adıvar), Yahya Kaptan’ın eşi Şevket Hanım ve Vahdettin’in büyük kızı Ulviye Sultan olmak üzere üç kişi hariç, tümünün erkek olmasıdır.
Dikkatle incelendiğinde, Söylev’in, Türkiye’nin askerî ve siyasal tarihi ile o tarihe mal olmuş kişiliklerine odaklandığı; bu nedenle de 1929 tarihli Rusça çevirisinde de belirtildiği üzere toplumsal ve ekonomik konulara açıklık getirmek gibi bir hedef gütmediği görülmektedir. Bununla birlikte yapıt, “Batı emperyalizminin sömürüsü altındaki öbür ezilmiş ulusları etkileyip onların günümüze dek süregelen bağımsızlık savaşlarına da örneklik ve önderlik ettiği için mazlum halkların evrensel önderi niteliğine hak kazanan ve böylece dünya tarihinde yeni bir dönem başlatan bir liderin yaşamından önemli bir bölümü ayrıntılarıyla ortaya koyması” bağlamında son derece önemlidir.
Diline baktığımızda ise, Söylev, Atatürk’ün dil ve yazın alanına askerî lise ve harbiye yıllarından bu yana büyük bir ilgisi olduğu gerçeğini çok açık biçimde göstermektedir. Yapıtın dilinin, sözcük dağarcığı ve tümce yapısı bakımından, Atatürk’ün yetiştiği dönemin, ‘Milli Edebiyat’ döneminin genel dil yapısını yansıttığı gözlemlenmektedir. Dönem içinde Arapça ve Farsça’nın etkisinden tam olarak uzaklaşılamamış olması ve Önder’in güçlü bir Osmanlıca kültürüne sahip olması, bu dillere ait sözcüklerin Söylev’de yoğun bir biçimde yer almasıyla sonuçlanmıştır. Ancak yine de Klasik Osmanlıca’ya oranla oldukça sadeleşmiş ve Türkçe’nin zenginlik ve güzelliklerini sergileyen seçkin bir dilin söz konusu olduğu yadsınamaz. Örneğin hiçbir tümcede sözcük yinelemesi yapılmamış olması oldukça dikkat çekicidir. Bu, doğal olarak zengin bir sözcük dağarcığının ve bu dağarcığın büyük bir ustalıkla kullanılmış olmasının yansımasıdır. Kaldı ki sözcükler yalnızca doğru seçilmekle kalmamış, birbirleriyle uyumlu bir biçimde de kullanılmış oldukları için, yapıta şiirsel bir anlatım ve akıcılık kazandırmışlardır. Bu nedenle, yapıtı inşa eden tümcelerin önemli bir bölümü özlü söz niteliğini taşımaktadır.
Yine yazım ve noktalama kullanımı konusunda da benzer görüşleri öne sürmek söz konusudur. Bu öğelerin özenli ve başarılı kullanımı, uzun tümcelerin bile kolayca anlaşılmasını sağlamaktadır ki bu durum ulu önderin dilimize bakışının güzel bir yansıması olmuştur: “Türk dili zengin, geniş bir dildir. Her kavramı karşılama yeteneği vardır. Yalnız onun, bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde çalışmak gereklidir.”
Arar, s. 144.
Arar, s. 146 vd.
Arar, s. 146.
SÖYLEV (1919-1927) ve DEMEÇLER (1928-1938) syf: 14-17