Gene biliyorsunuz ki, İslam dünyası içindeki toplumlar ile Hristiyan dünyası toplulukları arasında birbirini bağışlama olanağını görmeyen bir düşmanlık vardır. İslamlar Hristiyanların ,Hristiyanlar İslamların hep düşmanları oldular. Birbirlerine Tanrısız ve bağnaz gözüyle baktılar. Bu düşmanlık sonucudur ki, İslam dünyası, Batı’nın her yüzyıl yeni bir biçim ve renk alan ilerlemelerinden uzak kalmıştı. Çünkü Müslümanlar ilerlemeleri bir alçalma sayıp tiksintiyle karşılıyorlardı. Aynı zamanda iki topluluk arasında yüzyıllar boyunca süregelen düşmanlığın zorunluluğu ile İslam dünyası silahını bir an elinden bırakmamak zorunluluğunda bulunuyordu. İşte sürekli olarak elde silah bulunmasından ve düşmanlık duygusundan ötürü Batı’daki yeniliklere yüz çevirme, çöküşümüzün neden ve etkilerinin en önemlilerinden birini oluşturur.
Mart 1923, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II
Ulusumuz, ulusallığının bilincine varmamasının çok acı cezalarını gördü. Osmanlı İmparatorluğundaki çeşitli uluslar hep ulusallık inancına sarılarak ulusallık ülküsünün gücüyle kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu, sopa ile aralarında kovulunca anladık. Gücümüz zayıfladığı anda bize hiç değer vermediler, bizi aşağıladılar. Anladık ki suçumuz kendimizi unutmazlığımızmış. Dünyanın bize saygı göstermesini istiyorsak, önce bizim kendi benliğimize ve ulusallığımıza bu saygıyı duygu, düşünce ve eylem yoluyla bütün davranışlarımızda gösterelim. Bilelim ki, ulusal benliğini bulamayan uluslar başka ulusların avı olur. Ulusal varlığımıza düşman olanlarla dost olmayalım. Böylelerine karşı bir Türk şairinin dediği gibi (karşı duvardaki levhaya işaret ederek): “Türküm ve düşmanım sana kalsam da bir kişi ” diyelim. Düşmanlarımıza bu gerçeği belirttiğimiz gün, düşüncelerimize, ülkülerimize, geleceğimize yan bakan her kişiyi bir düşman saydığımız gün, ulusal benliğimize uzanacak her eli kırdığımız, ulusun önüne dikilecek her engeli hemen devirdiğimiz gün gerçek kurtuluşa erişmiş olacağız.
Mart 1923, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II