Çağdaşlaşma yönünde sağlıklı bir değişimi gerçekleştirebilmek, kararlı ve bilinçli bir mücadeleyi gerektirir Değişimin gerekçesi ve sağlayacağı yararlar halka anlatılabildiği ölçüde değişimde beklenen başarı sağlanabilir. Kendi yararına da olsa insanın doğasında değişime direnmek vardır .Bu direnme ancak değişim ihtiyacı iyi anlatılarak yok edilebilir. Sağlıklı ve düzenli bir bilgilendirme sistemi oluşturmadan emir ve yasaklarla toplumu kısa sürede eski alışkanlıklarından kurtarmak mümkün değildir.
Türk halkını cehalet ve yoksulluktan kurtarıp çağdaş uygarlığa taşıyacak olan devrimlerin mimarı ATATÜRK, her insanda farklı ölçülerde de olsa yeniliğe ve değişime karşı direnme duygusunun olduğu gerçeğiyle hareket etmiştir. Bu nedenle o, Anadolu’yu karış karış gezerek yaptığı devrimlerin sağlayacağı yararı halka anlatmış ve tüm devlet görevlilerinin de bu yönde yılmadan çaba göstermeleri için çok çalışmıştır. Ama ne yazık ki ATATÜRK döneminde ve sonrasında yönetenler ve aydınlar aynı enerjiyi kendilerinde görememişlerdir. Aşağıdaki anekdot ATATÜRK’ün bu yöndeki ikazlarını yansıtan güzel bir örnektir:
1924 ilkbahar aylarında idi. Erzurum ve Pasinler’de depremde birçok köy yıkılmıştı. ATATÜRK, yıkılan köyleri bizzat görmek için Pasinler’e gelmişti. Zarar gören o civar köylerinin halkı Pasinler’e toplanmıştı. Rahmetli ATATÜRK de zarar gören halkla görüşmek için okulun önündeki meydanlığın bir köşesinde emrindekilerle birlikte oturmuştu. O zaman Pasinler’in ihtiyar bir kaymakamı, genç bir yazı işleri kâtibi vardı. ATA, önce kaymakamla yapılacak işler üzerinde görüştü, sonra etrafını çeviren halkın içinden ihtiyar bir köylüyü çağırdı:
-Depremden çok zarar gördün mü baba? diye sordu. Bu ani ve beklenmedik soru karşısında ihtiyar şaşırdı, kollarını göğsüne bağladı, boynunu büktü; bir şeyler söylemek istedi. ATA, ihtiyarın şüphesini görünce, tekrar sordu:
-Hükûmet sana kaç lira verse zararını karşılayabilirsin?
İhtiyar, yöre şivesiyle:
-Valle padişeh bilir! dedi.
ATATÜRK gülümsedi ihtiyarın ne demek istediğini tamamen anlamıştı. Yumuşak bir sesle:
-Baba, padişah yok! Onları siz kaldırmadınız mı? Söyle bakalım, zararın ne?
İhtiyar tekrar etti:
-Padişah bilir.
Bu cevap karşısında ATATÜRK’ün yüzünün hatları aniden değişti. Kaşlarını çattı ve kaymakama döndü:
-Siz daha inkılâbı yaymamışsınız! dedi.
Bir anda dona kalan kaymakamın imdadına yetişmek ister gibi genç yazı işleri kâtibi öne atıldı. Ve görevini başarmış insanlara özgü bir ağırbaşlılıkla:
-Köylere genelge yolladık Paşam, dedi.
ATATÜRK’ün fırtınalı yüzü daha çok karıştı: -Oğlum, dedi, genelgeyle inkılâp olamaz !…
Yücebaş; s. 169-170.