ATATÜRK gelecekte yapacaklarını anlık düşlerin üzerine inşa etmemiştir. Bir stratejist ve hesap adamı titizliğiyle ,bir taraftan dünyanın akıp gittiği istikameti değerlendirmiş, diğer taraftan asrın bütün felâketlerine maruz kalmış olan Türk ulusunun yetenek, beklenti, ihtiyaç ve direncini değerlendirmiştir. Bu değerlendirmeler ATATÜRK’ün bilgi birikimi, üstün zekâ ve öngörüsüyle Türk ulusunun geleceğini şekillendirecek olan hedef plânları oluşturmuştur. Bağımsızlık Savaşı ve devrimler bu plânın ana hedefleridir. Aşağıdaki anekdot ATATÜRK’ün yaşamında tesadüflere yer olmadığını yansıtan güzel bir örnektir:
ATATÜRK, Millî Mücadele hareketine başlamak üzere, daha kongrelerin düzenlendiği sıralarda ileride yapacağı devrimleri de kafasında tasarlamıştı. O, bu devrimleri önceleri gizli tutmuştu. Mazhar Müfit (Kansu) bunu şöyle nakleder:
“O, hatıra defterime ve günü gününe her olayı not edişime hem memnun olur hem de bazen şaka yapmaktan kendisini alıkoymazdı.
-Hafızalarımız zayıfladığı zaman Mazhar Müfit’in defteri çok işimize yarayacak derdi. Defteri getirdiğimi görünce, sigarasını birkaç nefes üst üste çektikten sonra:
-Amma bu defterin bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir Süreyya, bir de sen bileceksin, dedi,. Şartım bu …
Süreyya da ben de :
-Buna emin olabilirsiniz Paşam… dedik.
Paşa bundan sonra:
-Öyle ise önce tarih koy!… dedi.
Koydum: 7-8 Temmuz 1919. Sabaha karşı. Tarihi sayfanın üzerine yazdığımı görünce:
-Pekâla… yaz, diyerek devam etti:
-Zaferden sonra hükûmet şekli cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce de bir sorunuz nedeniyle söylemiştim. Bu bir.
İki: Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince gereken yapılacaktır.
Üç: Tesettür (örtünme) kalkacaktır.
Dört: Fes kalkacak, medenî milletler gibi şapka giyilecektir.
Bu anda gayri ihtiyari kalem elimden düştü. Yüzüne baktım. O da benim yüzüme baktı. Bu, gözlerin bir takılışta birbirine çok şey anlatan konuşuşuydu.
Paşa ile zaman zaman senli benli konuşmaktan çekinmezdim.
-Neden durakladın? deyince:
-Darılma ama Paşam, sizin de hayalperest taraflarınız var, dedim. Gülerek :
-Bunu zaman gösterir. Sen yaz, dedi. Yazmaya devam ettim.
-Beş: Lâtin harfleri kabul edilecek.
-Paşam yeter… yeter… dedim ve biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insan edası ile:
-Cumhuriyet’in ilânını başaralım da gerisi yeter, diyerek defterimi kapadım ve koltuğumun altına sıkıştırdım. İnanmayan bir adam tavrı ile:
-Paşam sabah oldu. Siz oturmaya devam edeceksiniz, hoşçakalın… diyerek yanından ayrıldım. Gerçekten de gün ağarmıştı. Süreyya da benimle beraber odadan çıktı. Fakat burada ve bu anda olayların beni nasıl yanıltıp ve M. Kemal’i doğruladığını daha doğrusu Mustafa Kemal’in beni nasıl bir cümle ile mahcup ettiğini itiraf etmeliyim.
Çankaya’da akşam yemeklerinde birkaç defa:
-Bu Mazhar Müfit yok mu?… Kendisine Erzurum’da tesettür kalkacak, şapka giyilecek, Lâtin harfleri kabul edilecek dediğim ve bunları not etmesini söylediğim zaman defterini koltuğunun altına almış ve bana hayalperest olduğumu söylemişti.” dedi.
Erendil; s. 29-30.