Sabiha Gökçen anlatıyor:
Gazi Paşa, kendisini yoğun bir çalışmaya vermişti. Bütün dünyanın üzerinde durduğu konuya tüm gücüyle eğilmişti. Geleceğin göklerde olacağına inanıyordu. Konuya da 1925’lerde eğilmiş ve 16 Şubat 1925 yılında Türk Tayyare Cemiyeti’ni kurmuştu. Havacılık O’nun en büyük tutkularından biri halini almıştı. Havacılıkla ilgili bütün yabancı yayınları izliyor, bu konudaki gelişmeleri gün geçirmeden Türkiye’de de uygulama alanına sokmağa çalışıyordu. Ona göre insanlığın hizmetine girecek en büyük gelişmeler havacılık alanında olacaktı. Hatta gün gelecek, insanoğlu uzaya, başka dünyalara gidecek, Ay’ı ve benzeri gezegenleri bile fethedecekti. İşte bu çağdaş savaşlar da göklerde üstün olan uluslar tarafından kazanılacaktı. Gerçi havacılık tekniği, çok pahalı bir teknikti ama uygar ve çağdaş Türkiye’nin bu aşamayı yapması geleceği yönünden şarttı.
Gazi Paşa, yaptığı konuşmalarla gençleri havacılığa teşvik ediyordu. Bu arada, havacılık konusunda gerekli çalışmalar da sürdürülmekteydi. Savaş sonrası Türkiye için bunu bir fantezi gibi görenler, daha ileriki yıllarda ne derece yanıldıklarını çok iyi anlayacaklardı. Gazi, hiçbir konuyu Türk ulusu için bir fantezi, bir lüks olarak kabul etmiyordu. Vakit buldukça Türk Tayyare Cemiyeti’ne giderek, çalışmalarla ilgili bilgi alıyordu.
Savaş sonrası Türkiye’nin çok fakir olan bütçesi ile mucizeler yaratılır, ulusal bilinç şahlanırken, Mustafa Kemal Paşa, Türk Tayyare Cemiyeti için o çok güvendiği hamiyetperver, yardımsever ulusunu yardıma çağırmıştı. “İstikbal Göklerdedir!” derken, bunu sadece bir işaret olarak bırakmıyordu. Bu bir ulusal hedefti. Bunun için sadece fikir alanında, spor alanında kalmamalıydı. Bu konuda daha geniş yatırımlar yapılmalı, çağdaş havacılık teknolojisi tümü ile ülkeye getirilmeliydi. Tayyare fabrikaları kurmalı, kendi uçağımızı kendimiz yapmalı, günün birinde ele güne muhtaç hale gelmemeliydik; çünkü dünya uluslarını gelecekte hiç de parlak günler beklemiyordu. Kendi yaptıkları çelik kanatlarla göklerini, topraklarını savunamayan ulusların akıbeti hüsran olacaktı.
Bu konuya inanmış olan halkımız da tüm olanakları ile Türk Tayyare Cemiyeti’ni destekliyordu. Gazi Paşa: “Eskimiş teknolojileri değil, en yeni teknolojiyi ülkemize getirmediğimiz sürece, yabancı ülkelere bağımlı olmaktan kurtulamayız. Bunun için de, bir yandan mümkün olduğu kadar kemerleri sıkarak kendi yağımızda kavrulacak, bir yandan da yeni parasal kaynaklar yaratarak, çağdaş teknolojilerin en yenilerini topraklarımıza taşıyacağız. Biz, yeni ve genç bir Türkiye kuruyoruz. Dost, düşman ülkelerin geride kalmış teknolojilerine gereksinmemiz yok. Ya en yenisi kurar, onlarla boy ölçüşürüz ya da biraz daha sabreder, bunu yapabilecek güce erişmemizi bekleriz” diyordu.
Gazi Paşa’nın heyecanı hiçbir şekilde eksilmemiş olduğundan, havacılık konusu sık sık gündeme geliyor, bu arada benim de kulaklarım çağdaş teknoloji ve havacılık sorunları ile doluyordu. Artık belirli bir yaşa gelmiştim. Kendime kesin bir yol çizmeliydim. Ne olacaktım? Kendime başarılı olabileceğim bir meslek edinmek istiyordum. Şunu hemen itiraf edeyim ki, havacılık konusu aklımın ucundan bile geçmiyordu. Evet, uçakları mavi göklerimizde gördüğüm zaman kanım kaynıyor, heyecanlanıyordum ama, o çelik kanatları yönetmek isteğini pek duymuyordum. Böyle bir isteği duysam bile, beni yetiştirebilecek bir okul da mevcut değildi.
1934 yılında soyadı yasası kabul edilmişti. Ulusun Gazi Paşa’sına layık gördüğü soyadı Atatürk oldu. Türk’ün adı var oldukça Atatürk adı da yaşayıp gidecektir. Bir gece Atatürk sordu:
“Söyle bakalım Sabiha, senin soyadın ne olsun?” Herkes yüzüme bakıyordu:
“Siz ne emrederseniz, o olsun efendim!” diye kekeledim; heyecanlanmıştım. Atatürk bu cevabım üzerine elini çenesine dayayarak bir süre düşündükten sonra:
“Sana Atatürk kızı soyadını vermek isterim ama..” dedi, fakat sonunu getirmedi. Eline bir kalem, kâğıt alıp şunu yazdı:
“Gökçen.” İşte o geceden sonra artık Sabiha Gökçen oldum. Niçin, ne düşünerek bana bu soyadını vermişlerdi bilemiyorum. O yıllarda ben henüz havacılığa başlamadığım gibi, havacı olmayı da aklımdan geçirmemiştim. Soyadımı seviyordum, herkes bana Gökçen diyordu. Atatürk’ün Gökçen soyadını vermesinden tahmini bir yıl sonra göklerle buluşup havacılığa başladım.
Anılarla Atatürk, İstanbul Görsel Yapım Prodüksiyon