Salih Bozok Anlatıyor:
İlk Yunan esirleri ertesi sabah -taaruzun ikinci günü- karargâhımıza getirildi. İlk esir kafilesi 20-30 kişiden ibaretti. İçlerinden biri Bulgar olduğunu, Türkçe bildiğini söyledi, hâlbuki arkadaşlardan biri kendisini Edirne’den tanıyormuş, Rum bir berbermiş. Pek güzel Türkçe konuşuyordu.
Kendisini teşhis eden arkadaşımıza cevaben bir müddet Bulgarlığını iddia etti, fakat sonra hakikati söyledi ve Edirneli Rum bir berber olduğunu itiraf etti. Rum berber, mütemadiyen (sürekli olarak) taaruzun şiddet ve dehşetinden bahsediyordu. Hayatlarından vazgeçerek siperlerde kimsenin kalmadığına emindi ve yeminlerle, yana yakıla Yunanistan’ın elinde neler varsa hepsinin bizim elimize geçeceğini iddia ediyordu. Halinden, askerlerimizin aslan gibi mücadelesinden ve heybetlerinden adam akıllı kormuş olduğu anlaşılıyordu. Onun ifadesine göre Afyon’un çoktan bizim elimize geçmesi lâzımdı.
Gazi’ye getirilen beşaret (müjde) haberi
Filhakika (gerçekten) biz bu Rum’la konuşurken Başkumandan Gazi Paşa’nın huzuruna bir erkânıharp (kurmay) zabiti (subay) geldi ve Afyon’un durumuna dair telefonla aldığı bilgiyi ona iletti. Yunan esiri de bunu duymuştu, yalan söylemediğini teyit eder gördüğü bir olaya, âdeta bizden ziyade seviniyordu.
Gazi Paşa, o akşam; ertesi günü Afyon’a gitmek için gerekli hazırlığın yapılmasını ve hareketimizden sonra karargâhın da oraya naklolunmasını emir buyurdular. Ertesi sabah kumandanlarla maiyetlerine (yanlarında bulunanlara) ayrılmış otomobiller Afyon’a doğru hareket etmişlerdi. İsmet Paşa, yolda rastladığımız köylülerden birini tanıdı, otomobilini durdurarak evvelâ hatrını, sonra takip ettiğimiz yolun doğru olup olmadığını sordu, ihtiyar aynen şu cevabı verdi:
“Yol doğrudur, fakat bu şosenin (küçük taşların üzerine kum dökülerek yapılan yol) ileride toprağı tesviye (düzleme) edilmemiştir.” İhtiyar:
“Belki bozulur, yürümez” diyerek otomobillerimizi tuttuğumuz istikametten çevirtti ve diğer yolu tarif etti. Biz şoseden ayrıldıktan sonra ancak bir müddet gidebildik, yolu şaşırmıştık; dere, tepe arasında yine yol aramaya başladık. Bu yüzden hayli vakit kaybettik. Bizden sonra yola çıkan arkadaşlar Afyon’a ulaşmışlardı bile. Biz hâlâ ovanın içinde yol arıyorduk.
Ovada yürüye yürüye nihayet düşman siperlerine, tel örgülerine tesadüf ettik. Bütün saha kazılmış ve derin hendekler açılmış olduğu için otomobilin geçmesi oldukça zordu. Telleri kopardık, kestik. Hendeklerden otomobili geçirtmek için de düşman siperlerinde elimize geçen bir kapıyı çukurların üzerine koyarak yol yaptık ve geçtik.
Afyon Karahisarı’nda
Afyon’a girdiğimiz sırada, şehrin muhtelif kısımlarında yükselen alevler, gittikçe genişleyerek mahalleleri bir kül yığını halinde bırakıyordu. Düşman kaçarken son ve müthiş yıkımını yapmaktan geri kalmamış ve şehri ateşlemişti. Afyon’da kumandanlara karşı halkın gösterdiği tezahüratı bugün dahi aynı heyecanla yaşamaktayım. Afyon’da belediye dairesinde kaldık.
Başkumandanlık muharebesinin olduğu günün gecesi idi. Yatıyordum. Bir ayak sesi ve bir gürültü işittim. Uyandığım zaman yeni gelen bir rapora tanıklık ettim:
“Düşman pek fena bir vaziyete girmişti.”
Bunun üzerine Gazi Paşa hazretleri, sabahleyin Dumlupınar’a hareket etmek kararını verdiler. Gazi Paşa birinci ordunun, Fevzi Paşa da ikinci ordunun harekâtını takip etmek üzere erkenden Afyon’a hareket ettiler. İsmet Paşa Afyon’da kalmıştı. Dumlupınar civarında bir köyde Birinci Ordu Kumandanını, çadırında bulduk. Gazi Paşa Kolordu Kumandanı Kemalettin Sami Paşa ile telefonla görüşüyorlardı.
Anılarla Atatürk, İstanbul Görsel Yapım Prodüksiyon