Erzurum Kongresi bitmiş ve Sivas’ta ikinci bir kongrenin yapılması kararı alınmıştı. Bu karar bütün yurda bir beyanname ile duyuruldu. 29 Ağustos 1919 günü sabah erkenden, üç otomobil ve bir de yiyecek yüklü kamyonetle Sivas’a doğru yola çıkıldı.
Kafile, Atatürk, Rauf Bey, Hoca Feyzullah Efendi ve biz yaverlerle 14 kişi idi.
Sabahın erken saatleri olduğu halde, halk bizi pek coşkulu şekilde uğurladı.
Aynı akşam Erzincan’a geldik. Orada da halk bizi alkışlar ve “Yaşa, var ol” sesleri ile pek içten karşıladı. Ordudan ayrıldığı halde halkın böyle içten gelen güven ve sevgisi Atatürk’ü çok memnun ediyordu.
Bir gece Erzincan’da kalıp ertesi gün Suşehri’ne doğru yola çıkıldı. Fakat Suşehri’ne varmadan, yolda Atatürk’ün arabası bozuldu. Araba tamiri ile uğraşırken ortalık iyice karardı.
Atatürk bu durumda yola çıkmamızın tehlikeli olduğunu, geceyi ormanda geçirmemiz gerektiğini söyledi. Karanlıkta yolu kaybetmekten korkuyorduk.
Çünkü o zamanların yolları hemen hepsi birbirine benzeyen köy yolları idi, rastladığımız köylülere sorarak tozlu köy yollarından sürüp gidiyorduk.
Ayrıca dağlarda kol gezen eşkıyaların baskınına uğramak da söz konusu idi.
Ormanda bir şeyler yedikten sonra, Atatürk konaklamak için plan yaptılar. Plana göre her iki saatte değişmek üzere ikişer kişilik nöbet tutulacaktı. Nöbet yerlerini bizzat kendileri tayin ettiler. Bütün ısrarlarımıza karşın kendilerini de sabaha karşı saat 3-5 arasında Dr. Yüzbaşı Refik Bey’le beraber nöbete koydular. Böylece herkes ve Atatürk nöbetini tutmuş, elde silah sabahı etmiştik. Güneş doğarken uyandığımızda Atatürk ve Refik bey’in nöbet yerlerinde nöbetlerini tuttuklarını gördük. Ufak bir kahvaltıdan sonra, Suşehri’ne doğru hareket edildi.
Muzaffer Kılıç’tan
Atatürk’ün Hiç Yayınlanmamış Anıları, Yurdakul Yurdakul