Muharebe meydanlarının cesur ve kahraman komutanı; gayet ince
hisli, yufka yürekli, pek şefkatli bir insandı. O kadar ki bir hayvanın bile gözü önünde kesilmesine dayanamaz, kana bakamazdı.
Büyük zafer’in henüz taze olduğu günlerde, eski bir ahbabı İstanbul’dan
kendisine bir tablo gönderdiğini bildirmişti. O zaman küçük bir bağ evi olan
Çankaya Köşkü’nde eşya namına öteden beriden toplanmış birkaç basit parçadan başka bir şey yoktu.
Diğer taraftan Atatürk, güzel eşyaya, genellikle ev döşemesine çok meraklı
idi. Cumhurbaşkanı olduktan sonra dahi evini büyük bir arzu ve zevkle, bizzat düzenlerdi. Bu arada kendisiyle beraber yanında bulunan arkadaşlarına
da yerlerini değiştirmek istediği eşyayı taşıtır, bazen bir salon düzeltmek
için saatlerce çalışırdı; hatta seyahatlerinde misafir edildiği evlerdeki eşyayı bile kendi zevkine göre düzenleme ile uğraştığı çok olmuştur.
Nihayet sağlam bir sandık içine konulan hediye geldi. Köşke götürdük, Atatürk girişte bekliyordu, sandık O’nun gözetimi altında itina ile açıldı. Tablonun üzerindeki talaşlar boşaltıldı, temizlendi ve eser meydana çıktı.
Bu anda Atatürk’ün birden bire yüzü karıştı, ayağa fırladı ve bağırdı:
– Kapatın, kaldırın şunu. Ne iğrenç manzara! Gönderenin şaşarım aklı
perişanına, ahmak.
Tablodaki manzara şuydu: Yerde bir Yunan efzun askeri sırt üstü yatıyor,
fesli bir Osmanlı askeri onun göğsüne basmış, bir taraftan da süngüsünü
saplamış. Efzunun yarasından kan boşanmış.
Bu tablonun 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı esnasında bir ressam tarafından yapılıp II. Abdülhamit’e takdim edilmiş olduğunu sonradan öğrenmiştim. Herhalde gönderen kişi, bunu o zaman ki havaya çok uygun bulmuş, Muzaffer
Komutan’ın bundan pek hoşlanacağını tahmin etmişti. Fakat ne çare ki kendisinin pek beğendiği hediyesi hiç de iyi karşılanmamış, düşündüğünün tamamen aksi bir sonuca uğramıştı.
Hiç şüphesiz Atatürk’ün gösterdiği hassasiyette, asla hoşlanmadığı kan
kadar, tabloda canlandırılmak istenen anlamın da yeri vardı.
Tablo tekrar sandığa konulmuş, tavan arasına kaldırılmıştı; senelerce sonra
ben köşkten ayrıldığım zaman tablo hala oradaydı.
Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, İstanbul: YKY., 2004, S. 34-35