Türkiye’nin sahibi ve efendisi kimdir? Bunun cevabını hemen birlikte verelim: Türkiye’nin gerçek sahibi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde herkesten daha çok refah, mutluluk ve zenginliği hak eden, bunlara en layık olan köylüdür. Bu nedenle Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin ekonomik siyaseti bu temel amacın elde edilmesine yöneliktir. Baylar, diyebilirim ki, bugünkü acıklı ve yoksul halimizin biricik nedeni bu gerçeği kavrayamamış olmamızdır. Gerçekten, yedi yüz yıldır dünyanın dört bucağına sürükleyerek kanlarını akıttığımız, kemiklerini bu yerlerin topraklarına bıraktığımız, ve yedi yüz yıldır emeklerini ellerinden alıp saçıp savurduğumuz ve buna karşılık hep değersiz sayıp aşağıladığımız ve bunca özverilerine ve verdiklerine karşılık nankörlük, küstahlık ve zorbalıkla uşak düzeyine indirmek istediğimiz bu yurdumuzun asıl sahibi önünde utanç ve saygıyla gerçek yerimizi alalım. Baylar, halkımız çiftçidir. Ulusun çiftçilikteki çalışmalarını zamana uygun önlemlerle en yüksek dereceye ulaştırmalıyız. Köylünün çalışmalarının sonuç ve meyvelerini kendi yararları yolunda en yüksek düzeye çıkarmak ekonomik siyasetimizin temel ilkesidir. Bu nedenle bir yandan çiftçinin çalışmasını geliştirecek ve verimli kılacak bilgi, araç ve teknik aletler sağlanıp kullanmasına, öte yandan onun emeğinin sonuçlarından en çok yararı sağlayacak ekonomik önlemlerin alınmasına çalışmak gerekir. Bugüne kadar yol ve modem taşıma araçlarının bulunmayışı, alışveriş yöntemlerinin çiftçinin zararına oluşu ve yasalarımızın çiftçiyi korumaması gibi engellerin kaldırılması gerekir.
Mart 1923, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I
Ben de çiftçi olduğumdan biliyorum. Makinesiz tarım olmaz. El emeği güçtür. Birleşiniz. Kuracağınız birliklerle makine alırsınız. Yılda yüz dönüm ekeceğinize, on kat, yüz kat fazla ekersiniz. Yurdumuz gerçek çiftçi ülkesidir. Ancak buna daha hak kazanmış değiliz. Fakat tarım ülkesi olacağız. Bu da makine ile olacaktır.
Ağustos 1925, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II
Arkadaşlar, dünyada zafer kazandıran iki araç vardır: biri kılıç, ötekisi saban. Başka bir yerde de söyledim; burada bir daha yinelemeyi yararlı buluyorum. Zaferin aracı yalnız kılıç olan bir ulus bir gün girdiği yerden kovulabilir, aşağılanır, acınacak bir duruma düşer. Böyle ulusların yoksulluğu, yokluk sıkıntıları öyle acıklı olur ki kendi ülkelerinde bile bir tutuklu, bir esir durumunda kalabilir. Onun için gerçek zafer yalnız kılıçla değil, sabanla sağlanandır. Ulusların yurtlarında sağlamca yerleşmiş duruma gelmelerinin, sürekli düzen içinde yaşamalarının aracı sabandır. Saban kılıç gibi değildir. O kullanıldıkça güçlenir. Kılıç kullanan kol çok geçmeden yorulduğu halde saban kullanan kol zaman geçtikçe toprağın daha temelli sahibi olur. Kılıç ve saban, bu iki fatihten birincisi ikincisine hep yenildi. Tarihin bütün olgu ve olayları yaşamın bütün gözlemleri bunu doğrular. Ulusumuz çok büyük acılar çekmiş, acıklı olaylar görmüştür. Bütün bunlardan sonra hala bu topraklarda bulunuyorsa, bunun asıl nedeni şudur: Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken, öteki elinde sabanıyla toprağından ayrılamadı. Eğer ulusumuzun büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bugün yeryüzünde bulunmayacaktık.
Mart 1928, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II