(Ben Ankara’dan İstanbul’a gitmekte olduğum için ilk sözler dört yıl önce geldiğimiz Ankara ile 5 yıl önce bıraktığımız İstanbul üzerinde ve bu iki şehrin şimdiki durumları üzerinde geçti. Bu bahiste Gazi’nin sözlerini aslına çok yakın olabilmesine özellikle özen göstererek kaydediyorum – Yunus Nadi)
-Doğrudur, az zamanda çok aşama. Kuşkusuz, İstanbul’umuz güzeldir, ama Ankara’mız, tüm eksiklerine karşın, daha az güzel değildir. Gerçekten Ankara, durumu bakımından, ülkemizde, başkent olma açısından çok çekici ve güven verici bir noktadadır. Bu nedenle benim kararlarım, hareket ve girişimlerim üzerinde doğal olarak etkilerini göstermiştir. Gerçekten işe ülkenin doğusunda, doğu sınırından başladım. Sonra daha batıya gelmek zorunluluğunu duydum. Sonunda Ankara’da durdum ve ülkenin işlerini ulusun isteklerine uygun olarak yürütmek için daha başka bir yere gitme gereğini duymadım. Türkiye’nin ve Türk ulusunun yararlarının en güvenli biçimde ancak Ankara’da savunulabileceği de olaylarla ortaya çıkmıştır. En zor koşullarda, en az hazırlıklı olduğumuz halde, en büyük darbelerin geri çevirilmesinin en önemli etkenleri arasında Ankara’nın coğrafi konumu vardır.
Ankara’nın doğal yerine ve coğrafyasına değer kazandıran bir nokta daha vardır: en acı ve felaketli günlerde ulus her yandan çeşitli araçlarla zehirlenirken Ankaralılar, ülkenin ve ulusun gerçek kurtuluşuna yönelik girişimler hakkındaki inanç ve güvenlerini bir an bile yitirmemişlerdir.
Ankara’ya ilk geldiğim gün sadece bir vatandaş, ulusun bir bireyi idim. Hiçbir sıfatım, yetkim ve sanım yoktu. Böyle olduğu halde Ankara ve çevre halkının tümü çocuklarıyla, kadınlarıyla, yaşlılarıyla Ankara şehrinden Dikmen tepesine kadar her yanı doldurmuş, beni karşılamıştır. İstasyondan Hükümet Konağına kadar uzanan caddenin iki yani eski Türk giysileri içinde, bıçakları ve tabancaları ellerinde Ankara gençleriyle dolmuştu. Bu gençler ve onlarla birlikte tüm halk: “Vatanı ve ulusu düşmandan kurtarmak için hepimiz ölmeye hazırız, emrinizi bekliyoruz,” diye haykırıyordu.
O sıralar Ankara istasyonu yabancı subayların ve askerlerin işgali altındaydı. O güne kadar Ankaralıları ölü ve Ankara’yı harabe sanan bu yabancılar bu büyük gösteri karşısında ilk kaygılarını belli etmekten kendilerini alamamışlardı.
Ben Ankara’yı coğrafya kitaplarından çok tarihten öğrendim ve cumhuriyet merkezi olarak öğrendim. Gerçekten, Selçuk yönetiminin bölünmesi üzerine Anadolu’da kurulan devletlerin adlarını okurken birtakım beylikler arasında bir de Ankara Cumhuriyeti’ni görmüştüm. Tarih sayfalarının bana bir cumhuriyet merkezi olarak tanıttığı Ankara’ya ilk geldiğim gün de gördüm ki orada, aradan geçen yüzyıllara karşın hâlâ cumhuriyet havası sürüyor. Türkiye’nin hemen tüm bölgelerini gezdiğim ve gördüğüm için o kanıya vardım ki, o zamanlar adları cumhuriyet olmayan öbür yerlerin bugünkü halkı aynı yetenekten hiç uzak değildir.
Beni, Türkiye için en uygun merkezin Ankara olabileceğini düşünmeye iten ilk vesile çok eski ve bilimseldir. Bununla ilglili düşünceler İstanbul’da her bulunuşumda -hayatımın pek sayılı günleri İstanbul’da geçmiştir- yeniden canlanmıştır. Özellikle Birinci Dünya Savaşı sonunda girdiğimiz mütareke günlerinde İstanbul sokaklarını yabancı süngüleri ve Boğaziçi’nin surlarını karartan düşman zırhlıları bu düşüncelerimi sabit fikir haline getirdi ve artık hiç kimseye, hiçbir fikre, hiçbir programa ilgi duymaksızın bu boğucu havadan çıkmak için tüm dünyaca bilinen kararımı verdim.
07.04.1924
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt V, Yunus Nadi’ye verilen mülakattan