Derslerimizin başlangıcında, milletin kurduğu devletin ve hükümet örgütünün, vatandaşlara karşı, yükümlü olduğu görevleri ve yetkileri, genel olarak saymıştık. Bu görevlerin içerikleri incelenecek olunursa, şöyle bir sıra yapılabilir;
a. Ülke içinde, düzeni ve adaleti sağlayıp ve devam ettirerek, vatandaşların, her tür hürriyetlerini korunmuş bulundurmak; b. Dış siyaset ve diğer milletlerle ilişkileri iyi yöneterek ve içeride her tür savunma kuvvetlerini, her an hazır bulundurarak, milletin bağımsızlığını güvenli ve korunmuş bulundurmak “ve bu uğurda başka çare kalmazsa milletin hukukunu silahla savunmak (Bu son cümle, 18.01.1930 tarihinde İsmet, imzasıyla Başbakanın bu konuyu okuduktan sonra el yazısı ile ilavesidir. Fotokopisi belgeler arasındadır.)
Bu iki tür görev, devletin en temel görevlerindendir. Denilebilir ki, devlet kuruluşunda amaç bu iki görevin yerine getirilmesini sağlamaktır. Çünkü bu görevler, vatandaşlann birey olarak yapmaya güçlerinin yetmeyeceği işlerdir. Hatta vatandaşlann bu görevleri, kısmen de olsa, yapmaya kalkışmaları uygun değildir. Çünkü o zaman anarşi olur, devlet kalmaz. Örneğin, bir vatandaş, kendi kendine, bir yabancı (ecnebi) devletle siyasi bir bağlantı ve ilişkide bulunamaz. Bir vatandaş ülke savunmasında başına toplayabileceği bazı kimselerle başlı başına, harekete yetkili değildir.
Bir vatandaş, kendi hürriyet ve hakkını, kendi maddi kuvvetine dayanarak elde etmeye kalkışamaz. Bu konular, bireylerin kuvvet ve girişimleriyle değil, milletin iradesine sahip olan devletin kudret ve gücü ile sağlanabilir. Bu iki tür görevden başka devletin ilgili olduğunu işaret ettiğimiz görevleri de, başladığımız sıra içinde söyleyelim; Yollar, demiryolları vs. gibi bayındırlık işleri, Eğitim işleri; Sağlık işleri; Sosyal Yardım işleri; Ziraat, ticaret, el becerisine dayalı mesleklere ait ekonomik işler. Bu son söylediğimiz işleri, devletin yapmaması, bireylere bırakması gerektiği iddiasında bulunanlar vardır. Bu düşünceyi uygun bulan ve takip edenlere “bireyci” derler. Milletin genel ve ortak menfaatlerine ait siyasi, düşünsel işlerde olduğu gibi, ekonomik her tür işlerin de, bireylere bırakılmayıp devlet tarafından yapılması daha uygun olacağı düşüncesini savunan “devletçiler” de vardır. Biz, devletimizce uygulanması uygun olan ilkeyi, tespit için “bireyci” ve “devletçilerin dayandıktan noktalan ve bir de, demokrasinin açık özelliklerini, göz önünde tutarak, kısa bir değerlendirme yapalım. Bilinmektedir ki, Türkiye Cumhuriyeti, demokrasi esasına dayalı bir devlettir. Demokrasi ise, esas anlamıyla, siyasi niteliktedir, düşünseldir; bireyseldir; eşitlik severdir. Demokrasinin, bu esas noktalanna göre, vatandaşın siyasi hürriyet ve çalışmasını mümkün kılmak; vatandaşın ilmi, sosyal, sanat, ahlak gibi düşünsel alanlarda gelişimini sağlamak ile ilgilenmek ve vatandaşın, milli egemenliğe kurallar çerçevesinde katılım hakkını ve bütün vatandaşlann aynı siyasi haklara sahip olmalannı sağlamaktan oluşan noktalar, devletin, vatandaşa karşı başlıca görevlerinin sınırını gösteren işaretlerdir. O halde, demokrasi temeline dayalı bir devlet, sosyal yardım sistemi veya bir ekonomik örgüt sistemi değildir. Bunun için bu alanlara ait işlere, devletin karışmaması, bütün bu nitelikteki işleri bireylere veya bireylerden oluşan şirketlere bırakması mümkündür. Bu olanağın derecesini anlamak için, devletin, millete ve ülkeye karşı yerine getirmeye zorunlu olduğu esaslı görevlerinin ikinci derecede görülen görevlerle ilişki ve bağlantılarını düşünmek gerekir. Devlet, düzeni sağlamak için, ülkeyi savunmak için sağlığı yerinde, sağlam ve anlayışları, milli duyguları, vatan sevgileri yüksek vatandaşlar ister. Devlet, içeride ve dışanda millet işlerini gördürecek yüksek yetenekli vatandaşlara gereksinim duyar. Devlet, bütün vatandaşlann, devletin yasalannı anlayıp onlara uyumun gereğini anlamalannı, ülkenin düzeni ve savunması için önemli görür. Devlet, tüm vatandaşlann, herhangi zanaat ve meslekte, zamanımız ilminin gerektirdiği derecede başanlı olmasıyla ilgilenmektedir. Bu sebeplerledir ki, vatandaşlann öğrenimi, terbiyesi, sağlığıyla ilgilenmek zorundadır. Devlet, ülkenin düzen ve savunması için yollarla, demiryollan ile telgrafla, telefonla, ülkenin hayvanlan ile her türlü ulaşım araçlan ile milletin tüm servetiyle yakından ilgilidir. Ülke yönetiminde ve savunmasında, bu saydıklanmız, toptan, tüfekten, her tür silahtan daha önemlidir. Özellikle para, her türlü aracın üstünde bir varlık silahıdır. Bu saydığımız alanlardaki işlerden ekonomi ile ilgili olanlar, doğrudan doğruya, devletin zorunlu görevlerinden görünmemekle birlikte, o görevlerin yerine getirilmesinde, etkilidirler. Bu alanlardaki işleri, bireylere veya şirketlere tamamen bırakabilmek için bu işlerin, devletin araya girmesi ve yardımı olmadığı halde, devleti temel görevlerini yerine getirmede zor duruma sokmayacağına emin olmak gerekir. Görülüyor ki, ekonomik ve bazı sosyal işler, bir taraftan bireylerin menfaatleri ile ilgilidir. Bunun içindir ki bireyselciler, bu işlere devletin kanşmasını bireysel hürriyete tecavüz gibi görürler. Ancak bu işler içinde, dolayısıyla bütün milletin ortak menfaatine dokunan ve ilgisi bulunan noktalarda vardır. Bu sebeple, devletçilerin haklı oldukları noktalan kabul etmek uygun olur. Özel menfaat, çoğunlukla, genel menfaatle, çelişir halde bulunur. Bir de, özel menfaatler, son derece rekabete dayanır. Oysa yalnız bununla ekonomik düzen kurulamaz. Bu düşüncede bulunanlar, kendilerini, bir serap karşısında, aldatılmaya bırakanlardır. Bireyler, şirketler, devlet örgütüne göre zayıftırlar, serbest rekabetin, sosyal sakmcalan da vardır; zayıflarla kuvvetlileri yanşmada karşı karşıya bırakmak gibi… Ve sonunda bireyler bazı büyük, ortak menfaatleri gerçekleştirmeyi sağlayamazlar. Bu gibi işlerde, bireylerin kurma olanağı bulamayacaktan geniş ve kuvvetli örgüt gerekebilir veya bu gibi işlerde, bireyler yeterli fayda elde edemeyecekleri için o işlerden vazgeçerler. Oysa o işler, milletçe yaşamsal bir öneme sahiptir ve devlet onu yapmak zorundadır. Her durumda milletlerde, hürriyet ve uygarlık geliştiği oranda devletin görevleri ve sorumluluklan çoğalır. Hayat çoğaldığı oranda araç da çoğalır, çok araç, çok ve büyük kuvvetle yönetilir, kuvvet çoğaldıkça kurallar da çoğalır. Bir toplumun araa ve kuralı ise devlettir. Bundan başka devletin, bireye göre hırsı başka konumdadır. O, tüm toplumun ortak menfaatini ve gelişmesini düşünür. Bireyleri özel menfaat hırsından, ne dereceye kadar uzaklaştırmak mümkün olacağı düşünülmeye değer. Her halde, devletin, siyasi ve düşünsel konularda olduğu gibi, bazı ekonomik işlerde de düzene koymak girişimini, ilke olarak, kabul etmek yasal görülmelidir. Bu takdirde, karşı karşıya kalınacak zorluk şudur; Devlet ile bireyin karşılıklı çalışma sahalannı ayırmak… Devletin, bu konudaki çalışma sınırım çizmek ve bu konuda dayanacağı kuralları belirlemek, diğer taraftan vatandaşın bireysel girişim ve çalışma hürriyetini sınırlandırmamış olmak, devleti yönetime yetkili kılınanların düşünüp belirlemesi gereken konulardır. ilke olarak, devlet, bireyin yerine geçmemelidir. Ancak “bireyin gelişimi için genel koşulları göz cnimde bulundurmalıdır. ” Bir de, bireyin kişisel çalışması, ekonomik gelişmenin temel kaynağı olarak kalmalıdır. Bireylerin gelişimine engel olmamak, onların her düşünceden olduğu gibi, özellikle ekonomik alandaki hürriyet ve girişimleri önünde, devlet kendi çalışması ile bir engel çıkarmamak, demokrasi ilkesinin önemli esasıdır. O halde, diyebiliriz ki, “bireyin gelişiminin engel karşısında kalmaya başladığı nokta, devlet çalışmasının sınırını düştürür” Buna göre, “genellikle, zaman ve yer, sürekb bir özel nitelik gösteren, ekonomik bir işi, devlet üzerine alabilir.” Örneğin, bir iş ki büyük ve düzgün bir yönetimi gerektirir ve özel bireyler elinde tekelleşme tehlikesini gösterir veya genel bir ihtiyaca karşılık gelir, o işi, devlet, üzerine alabilir. Madenlerin, ormanların, kanalların, demiryollarının, deniz ulaşım şirketlerinin devlet tarafından yönetimi ve para ihraç eden bankaların millileştirilmesi, keza su, gaz, elektrik ve diğerlerine ait işlerin yerel yönetimler tarafından yapılması, yukanda açıkladığımız türden işlerdir. Bu açıkladığımız anlamda ve görüşte, devletçilik, özellikle sosyal, ahlaki ve millidir. Milli servetin dağılımı daha mükemmel bir ada let ve emek harcayanların daha yüksek zenginliği, milli birliğin korunması için koşuldur. Bu koşulu, her zaman, göz önünde tutmak, milli birliğin temsilcisi olan devletin önemli görevidir. Genel menfaate hizmet eden tüm kurumlann çoğaltılması, devletin önemle göz önünde tutacağı bir konudur. Bu sayede, sadece menfaat peşinde koşan çalışmalar sınırlandırılır. Bu durum, vatandaşlar arasında ahlaki dayanışmanın gelişimine yardım eden önemli bir etkendir. Ülkede her tür üretimin artırılması için, bireysel girişimin devletçe çok gerekli olduğunu önemini kaydettikten sonra, bildirmeliyiz ki, “devlet ve birey birbirine karşı değil, birbirinin tamamlayanıdır”. Devlet ve birey dediğimiz zaman bu kelimelerin soyut anlamını değil, tek gerçek olan usosyal insan”, yani toplum içinde yaşayan bireyleri amaçlıyoruz. İşte bu sosyal insanın, iki türlü menfaati vardır. Bu menfaatlerden bir kısmı kişiseldir, diğer kısmı ortaktır. Toplumun hayatını koruyan, bu ortak menfaatlerdir. İyice düşünülürse, bu iki tür menfaat birbirine eşdeğeridir. Çünkü sosyal insanın hayatı için her iki menfaat aynı derecede gereklidir. Buna göre, bizce devlet ve birey kelimeleri, genel veya özel menfaatlerden biri düşünüldüğüne göre ve ancak her iki halde de sosyal insanı ifade eden ve açıklayan iki tanımdır. Yani, demek istiyoruz ki, yalnız başına birey ve bireylerden soyut devlet düşünmüyoruz. Devlet, bireylerin oluşturduğu milli toplumun göze görünen şeklidir. Ancak, birey emeğinin gelirini, devlet de, sosyal ilerlemeden elde edilen geliri almak zorundadır. Bu düşüncelerin, bizim durumumuza, daha yakından, ilgisini düşünelim; Cumhuriyetimiz henüz çok gençtir. Geçmişten kendine miras kalan bütün hayati işler, zamanın zorunluluklarını yerine getirecek derecede değildir. Siyasi ve düşünsel hayatta olduğu gibi ekonomi işlerinde de, bireylerin girişimlerin sonucunu beklemek doğru olamaz. Önemli ve büyük işleri, ancak milletin tüm servetine ve devletin bütün örgüt ve kuvvetine dayandırarak, milli egemenliğin uygulanmasını ve yerine getirilmesini düzenleme ile yükümlü olan hükümetin mümkün olduğu kadar üzerine alıp başarması tercih edilmelidir. Diğer bazı devletlerin ikinci derecede görebileceği ve bireylerin girişimlerine bırakılmasında kötülük olmayan işlerden birçoğu, bizim için, hayatidir ve birinci derecede önemli devlet görevleri arasında sayılmalıdır. Türkiye Cumhuriyetini idare edenlerin, demokrasi esasından ayrılmamakla beraber “devletçilik” ilkesine uygun yürümeleri, bugün içinde bulunduğumuz durumlara, şartlara ve zorunluluklara uygun olur. Bizim uygulanmasını uygun gördüğümüz “devletçilik” ilkesi, bütün üretim ve dağıtım araçlarının bireylerden alarak milleti büsbütün başka esaslar içerisinde düzenlemek amacını izleyen özel ve bireysel, ekonomik girişim ve çalışmada meydan bırakmayan sosyalizm ilkesine dayalı kolektivizm, komünizm gibi bir sistem değildir. Özetle, bizim izlediğimiz devletçilik, bireysel emek ve çalışmayı esas tutmakla birlikte, mümkün olduğu kadar az zaman içinde milleti zenginliğe ve ülkeyi bayındırlığa ulaştırmak için milletin genel ve yüksek menfaatlerinin gerektirdiği işlerde özellikle ekonomik alanda devleti bizzat ilgili tutmaktır.
Medeni Bilgiler, S. 72-73-74-75-76-77-78