Dinimizin öğütlediği örtünme, giyim biçimi hem yaşama, hem erdeme uygundur. Kadınlarımız, şeriat tavsiyesi ve dinin buyruğu gereğince giyinseydi, ne o kadar kapanacaklar, ne o kadar açılacaklardı. Şeriata göre, giyim biçimi kadınlar için bir güçlük oluşturmayacak, kadınların toplumsal yaşamında, ekonomik, geçim, bilim alanında erkeklerle işbirliği etmelerine engel olmayacak sade bir biçimdir. Bu sade biçim, toplumumuzun ahlakına ve benimsediği davranış kurallarına aykırı değildir.
***
Türk kadınının ruhuna inmeyen yüzeysel bakışlar, kadınlarımıza bazı asılsız suçlar yüklenmesine yol açmaktadır. Kadınlarımızın, bir iş görmeden tembel tembel yaşadıklarını, bilim ve kültürle ilişkileri olmadığını, uygar yaşam ve toplumsal yaşamla ilgilenmediklerini, her şeyden yoksun kaldıklarını, Türk erkekleri tarafından yaşamdan, dünyadan, insanlıktan, her türlü kazanç sağlayan işten uzak tutulduklarını söyleyenler vardır. Ancak gerçek durum böyle midir? Kuşkusuz, Türk kadınını böyle görmek, Türk kadınını görmemektir. Yabancıların ve bize düşman gözüyle bakanların tanımlayıp tasvir ettikleri kadınlar, bu yurdun soylu kadınları, Anadolu’nun soylu Türk kadını değildir. Öyle kadınlar bizim öz yaşamımızda, öz yurdumuzda yoktur. Türk kadınını yanlış görüp yanlış anlatanlar, özellikle büyük kentlerimizde, ileri, uygar sanılan yerlerde, bazı Türk bayanlarının dış görünüşlerine bakarak aldanıyorlar. O kadınların dış görünüşlerini bize karşı kötü yorumlara elverişli bir temel olarak alıyorlar. Ulusun genel yaşamında çok küçük bir oranda olan o kadınları, onların dış görünüşlerinden çıkardıkları anlamı bütün Türk kadınlarını yönelik olarak genelleştiriyorlar. İşte ilk düzeltilecek yanılgı, ilk ilan edilecek gerçek budur. Dış görünüşleriyle düşmanlarımıza ve özellikle içimizdeki zavallılara, bilerek, daha çok bilmeyerek, haklı bir yalan dolan sermayesi sağlayan görünüşlere, hepiniz biliyorsunuz ve herkes biliyor ki, en ziyade ülkemizin en büyük kenti, yüzyıllarca devletin başkenti ve halifeliğin merkezi olan İstanbul’da rastlanıyor. Düşmanlarımız bu görünüşteki kadınlara bakarak edindikleri izlenimle acı hükümler veriyor ve diyorlar ki: Türkiye uygarlaşmış bir ulus olamaz; çünkü Türkiye halkı iki parçadan oluşmuştur; kadın ve erkek diye iki parçaya ayrılmıştır. Oysa ki, bir toplum aynı amaca doğru bütün kadınlan ve erkekleriyle beraber yürümezse, ilerlemesine teknik bakımdan olanak, bilim bakımından da olasılık yoktur.
***
Kadınlarımızın yaşamında giyim biçiminde bir yenilik yapma söz konusu değildir. Ulusumuza bu konuda yeni şeyler belletmek zorunluğu ile karşı karşıya değiliz. Belki ancak dinimizde, ulusumuzda, tarihimizde zaten var olan beğeni kazanmış adetlere bir uygulama düzeni vermek söz konusu olabilir. Biz birey olarak başlı başımıza her türlü biçimleri uygulayabilir; kendi zevkimize, kendi isteğimize, kendi terbiye ve düzeyimize göre beğendiğimiz kıyafeti seçebiliriz. Ancak bütün ulusun kabul edebileceği biçimleri, bütün ulusun yaşamında uygulanabilecek kıyafetleri her halde genel eğilimlerde aramak ve o biçimlerin başarısını genel eğilime uymasında görmek gerekir.
Mart 1923, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II
Kasaba ve kentlerde yabancıların en çok dikkatini çeken şey kadınların giyim biçimidir. Buna bakanlar kadınlarımızın hiçbir şey bilmediklerini sanıyor. Bununla birlikte dinin gereği olan örtünme, kısaca söylemek gerekirse, denebilir ki, kadınların zahmet ve sıkıntısına yol açmayacak, törelere ters düşmeyecek sade bir biçimde olmalıdır. Örtünme biçimi kadını yaşamından, varlığından soyutlamamalıdır. Bu konuda son söz olarak diyorum ki, bizi analarımızın adam etmesi gerekirdi. Onlar edebildikleri kadar etmişlerdir. Fakat bugün bulunduğumuz düzey bugünün temel gerek ve ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyor. Başka kafada, başka yetkinlikte adamlara ihtiyacımız var. Bunları yetiştirecek olanlar da gelecekteki analardır. Bu sözlerim, bağımsızlığını, şerefini, yaşam ve varlığını sağlayıp sürdürmeyi ilke edinen yeni Türkiye devletinin temellerinden birini oluşturması gerekir ve inşallah oluşturacaktır.
Ocak 1925, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II
Bazı yerlerde kadınlar görüyorum, başlarına bir bez veya bir peştemal veya buna benzer bir şeyler atarak yüzünü gözünü örter ve yanından geçen erkeklere ya arkasını çevirir, ya da yere oturarak yumulur. Bu halin anlamı nedir? Neyi gösteriyor? Baylar, uygar bir ulus anası, uygar bir millet kızı bu garip biçime, bu yabanıl hale girer mi? Bu hal ulusu gülünç gösteren bir görünüştür. Hemen düzeltilmesi gerekir.
Ağustos 1925, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II