Haklarımızı ve bağımsızlığımızı savunmak için giriştiğimiz mücadelenin kutsallığına ve hiçbir gücün bir ulusu yaşamak hakkından yoksun bırakamayacağına inanıyoruz. Tarihin şimdiye kadar yazmadığı nitelikte bir kıyım olan ve Wilson ilkelerine göre düzenlenmiş bir ateşkes anlaşmasıyla ulusu savunma araçlarından yoksun bırakmak gibi bir düzene dayanılarak yapıldığı için ilgili ulusların şeref ve onurlarıyla da bağdaşmayan bu davranışın değerlendirilmesini resmi Avrupa ve Amerika’nın değil, bilim, kültür ve uygarlık Avrupa ve Amerika’sının vicdanlarına bırakmakla yetinir ve bu olaydan doğacak büyük tarihsel sorumluluğa son olarak bir daha dünyanın dikkatini çekeriz. Davamızın haklılık ve kutsallığı, bu güç zamanlarda, Tanrı’dan sonra en büyük yardımcımızdır.
***
Bugün İstanbul zorla işgal edilerek Osmanlı Devleti’nin yedi yüz yıllık varlık ve egemenliğine son verildi. Yani, Türk ulusu uygarlık yeteneğini, yaşama ve bağımsızlık hakkını ve bütün geleceğini savunmaya çağrıldı. İnsanlık dünyasının beğenisi, İslamlık dünyasının kurtuluş dileklerinin gerçekleşmesi, yüksek halifeliğin yabancı etkilerden kurtarılmasına ve ulusal bağımsızlığımızın geçmişteki ünümüze yaraşır bir inançla savunulup sağlanmasına bağlıdır. Giriştiğimiz bağımsızlık ve yurt savaşımında (savaşında) ulu Tanrı’nın yardım ve kayırıcılığı bizimledir.
Mart 1920, Nutuk
Devlet başkentinin İtilaf Devletlerince resmen işgali, yaşama, yargı ve yürütme güçlerinden meydana gelen ulusal devlet gücünü işlemez bir duruma düşürmüştür ve Mebuslar Meclisi bu durum karşısında görevini yapamayacağını resmen bildirerek dağılmıştır. Bu duruma göre, devletin başkentinin korunmasını, ulusun bağımsızlığını ve kurtulmasını sağlayacak önlemleri düşünüp uygulamak üzere ulusça olağanüstü yetki verilecek bir meclisin Ankara’da toplantıya çağrılması ve dağılmış olan mebuslardan Ankara’ya gelebileceklerin de bu meclise katılmaları zorunlu görülmüştür. Karşımızdaki düşmanlık ve alçakça kötülük dünyasına karşı ulusa seslenmeli ve ulus cevap vermelidir. Ulusun en yetkili ağzı ancak meclis olabilir. Bir kere meclis açılsın ve olayların güdüsüyle, olması olanaksız ya, Ankara’yı bırakmak zorunda bile kalsak gideceğimiz her yerden daha büyük bir güç ve yetkiyle bağırabiliriz. Ulusumuzun kurtuluş ve bağımsızlığını, yurdumuzun son kaya parçasının üzerinde bile savunacağız, ve ne olursa olsun, başaracağız.
Mart 1920, Yunus Nadi, Ankara’nın İlk Günleri
“Ben her şeyi meclisten bekleyenlerdenim. Öyle bir döneme geldik ki onda her şey yasal olmalıdır. Ulus işlerinde haklılık, ancak ulusal kararlara dayanmakla, ulusun genel eğilimini yansıtmakla sağlanır. “Bence meclis kuramsal bir kuruluş değil, gerçek bir kuruluştur ve gereçlerin en büyüğüdür. İlkin ordu ve sonra meclis deniyor oysa, orduyu meydana getirecek olan ulus ve onun adına meclistir. Çünkü ordu demek yüz binlerce insan ve milyonlar değerinde varlık demektir. Bunu ancak ulusun karar ve kabulü meydana getirebilir; bir kere de bu duruma geldi mi, ulusun yaşam ve varlığına ters düşen zulümlerle baskıların tümünü kaldırmaya gücü olmak yetkisini yalnız kuramsal olarak değil eylemsel olarak da kazanmış olur.
Mayıs 1920, Yunus Nadi, Ankara’nın İlk Günleri