Milletimizi çöküşe mahkûm etmiş ve milletimizin gür sinesinde devir devir eksik olmamış olan teşebbüs sahiplerini, çalışma ve çaba gösterenleri en nihayet ümitlerini kırıp bozguna uğratmış olan menfi ve ezici kuvvet, şimdiye kadar elinizde bulunan hukuk ve onun samimî takipçileri olmuştur. Belki ağır ve cesurane olan tarihî gözlemimin, seçkin topluluğunuz içinde ve Cumhuriyet hükûmetinin bugün hizmetlerinden istifade etmekte bulunduğu kıymetli memurlar ve hâkimlerimiz içinde kimsenin hayretine sebep olmayacağına eminim. Bununla beraber biraz daha amacımı açıklamak için müsaade etmenizi rica ederim.
Uluslararası umumî tarihin akışında Türklerin 1453 zaferini, yani İstanbul’un fethini tasavvur ediniz. Bütün bu cihana karşı İstanbul’u ebediyen Türk topluluğuna mal etmiş olan kuvvet ve kudret, takriben aynı senelerde icat edilmiş olan matbaayı Türkiye’ye kabul için hukukçuların uğursuz mukavemetini yenmeye muktedir olamamıştır. Köhne hukukun ve takipçilerinin, matbaanın memleketimize girmesine müsaade etmeleri için, üçyüz sene müşahede ve tereddüt etmelerine ve leh ve aleyhte pek çok kuvvet ve kudret sarfetmelerine mecburiyet hasıl olmuştur. Eski hukukun çok uzak ve çok eski ve yaşama kuvvetini kaybetmiş bir devrini ve takipçilerini seçtiğimi sanmayınız.
Eski hukukun ve onun takipçilerinin, yeni inkılâplar devremizde bizzat bana çıkardıkları güçlüklerden misal getirmeye kalksam başınızı ağrıtmak tehlikesine maruz kalırım. Fakat bilesiniz ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde doğuş zamanında, onun bugünkü mahiyet ve vaziyetini, hukuk esaslarına ve ilmî prensiplere aykırı sayanların başında meşhur hukukçular bulunuyordu. Büyük Millet Meclisi’nde egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğunu ifade eden kanunu teklif ettiğim zaman, bu esasın Osmanlı Anayasası’na aykırılığından dolayı karşı bulunanların başında yine eski ve ilmî fazileti ile milleti aldatan ünlü hukukçular bulunuyordu. Hatta Cumhuriyet ilân olunduktan sonra meydana gelen feci bir hâdiseyi de, uyanık bakışlarımız önünde canlandırmak isterim. En büyük şehrimizin, bu memlekette belki Avrupa’da öğretim görmüş yüksek uzmanlardan oluşan baro heyeti, açıkça hilâfetçi olduğunu ilân eden ve ilân etmekle iftihar duyan birisini kendisine reis seçmiştir. Bu hâdise, kökne hukuk erbabının cumhuriyet zihniyetine karşı içten ve gerçek olan vaziyet ve eğilimini ifadeye kâfi değil midir? Bütün bu olaylar, inkılâpçıların en büyük fakat en sinsi can düşmanının, çürümüş hukuk ve onun dermansız takipçileri olduğunu gösterir. Milletin ateşli inkılâp hamleleri esnasında sinmeye mecbur kalan eski kanun hükümleri, eski hukukçular, gayret ve çalışma gösterenlerin etki ve ateşi yavaşlamaya başlar başlamaz derhal canlanarak inkılâp esaslarını ve onun samimî takipçilerini ve onların aziz ülkülerini mahkûm etmek için fırsat beklerler. Bu fırsat, eski kanunların varlığı ve eski hukuk esaslarının yürürlükte olmasıyla ve eski anlayışını içten ve kalbî olarak muhafazada direnen hâkimlerin ve avukatların mevcudiyetiyle sağlanmıştır. Bugünkü hukukî faaliyetlerimizin sebeplerini izah etmiş oluyorum ümidindeyim.
1925 (M.E.İ.S.D.I, s. 29-30)