Dünyada sürekli olarak ve olgunlaşmak isteyen herhangi bir ulus, ne yapıp yapıp, heykel yapacak ve heykelci yetiştirecektir. Anıtların şuraya buraya tarihsel anılar olarak dikilmesinin dine aykırı olduğunu ileri sürenler şeriat hükümlerini (yargılarını) gerektirdiği gibi araştırıp incelememiş olanlardır. Peygamber Efendimizin İslam dinini kuruşundan bu ana kadar bin üç yüz bu kadar yıl geçmiştir. Peygamber Efendimizin Tanrı buyruklarını bildirdiği sırada seslendiği kimselerin kalp ve vicdanlarında putlar vardı. Bu insanları Tanrı yoluna çağrı için önce o taş parçalarını atmak ve bunları ceplerinden ve kalplerinden çıkarmak zorunda idi. İslamın gerçekleri tam olarak anlaşıldıktan ve oluşan vicdan kanıları güçlü olaylarla da doğrulandıktan sonra birtakım aydın kişilerin böyle taş parçalarına tapınacağını varsaymak ve sanmak İslam dünyasını aşağılamak demektir. Aydın ve dindar olan ulusumuz ilerlemenin nedenlerinden biri olan heykeltıraşlığı büyük ölçüde ilerletecek ve ülkemizin her köşesini atalarımızın ve bundan sonra yetişecek evlatlarımızın anılarını güzel heykellerle bütün dünyanın önüne serecektir. Bu iş çoktan başlamıştır. Örneğin Sivas’tan Erzurum’a giderken yol üzerinde güzel bir heykele rastlarsınız. Hem sonra Mısırlılar Müslüman değil midir? İslamlık yalnız Türkiye ve Anadolu halkını mı sınırlan içine almıştır? Seyahat edenler çok iyi bilirler ki, Mısır’da bir çok büyük kişinin heykelleri bulunur. Ulusumuzun din ve dil gibi güçlü iki erdemi vardır. Bu erdemleri hiçbir güç ulusumuzun kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz. İnsanların olgunlaşmak için bazı şeylere ihtiyacı vardır. Bir ulus ki resim yapamaz, bir ulus ki heykel yapamaz, bir ulus ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapamaz, açıkça söyleyelim, o ulusun ilerleme yolunda yeri olamaz. Oysa bizim ulusumuz, gerçek nitelikleriyle uygar ve ileri bir ulus olmaya layıktır, olacaktır da.
Ocak 1922, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II