Basın hiçbir biçimde kimsenin hükmü ve etkisi altında tutulamaz.
Eylül 1919, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt III
Baylar, bir toplumun ortak ve genel duygu ve düşünceleri vardır. Toplumların değerleri, uygarlık düzeyleri, istek ve eğilimleri ancak bu genel duygu ve düşüncelerin açığa çıkması, belirmesi derecesiyle anlaşılır. Bir toplumu yöneten insanlar için, bir toplumun durumu üzerinde hüküm verebilecek dostlar ve düşmanlar için ölçü, bu toplumun kamuoyundan anlaşılan yetenek ve değerdedir. Bu nedenle uluslar kamuoylarını dünyaya tanıtmak zorundadır. Bütün dünyanın kamuoyunu öğrenmek ise yaşam gereklerinin düzenlemesi için zorunludur. Bu konuda ise eldeki araçların birincisi ve en önemlisi basındır; ulusun genel sesidir. Bir ulusu aydınlatmada ona doğru yolu göstermede, bir ulusun ihtiyacı olduğu düşünce besinini sağlamakta, sözün kısası, bir ulusu mutluluğa ulaştıracak olan ortak doğrultuda yürümesini sağlamada basın başlı başına bir güç, bir okul, bir kılavuzdur. Önem ve yüceliği uygar dünyada tam bir açıklık kazanmış olan basına hükümetimizin birinci derecede önem vermesi, bu yolda yapacağı çalışmayı ulusa yapmakla yükümlü olduğu yararlı hizmetlerin başında geleni sayması, yüce Meclisin kesinlikle isteyeceği şeylerdendir.
Mart 1922, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I
Yaşam felsefesinin garip bir belirtisidir ki, her yararlı ve yeni şeye karşı, ne olursa olsun, bir güç çıkar. Buna bizim dilimizde irtica (gericilik) derler. İşte bu gericiliğin yok edilmesi için gerekli önlemler önceden alınmış olmalıdır. Bütün ulus güven ve iç rahatlığı içinde olmalıdır; çünkü, devrimi yapanların bu gibi olumsuz güçleri çıktığı yerde yok edecek gücü, yetenekleri ve önlemleri vardır. Kesinlikle yinelerim ki, ulusun egemenliği sonsuzdur.
***
Ulusumuz, üç buçuk yıllık bir zamana sıkıştırılması olanağı olmayan çok büyük bir devrim yapmıştır. Gerçekten, yüzyıllardan beri uymaya çalıştığımız bir yönetim biçiminin dışına çıkarak, dünyada benzeri bulunmayan bir devlet kurduk. Bu yenileşmenin kesinlikle karşıt bir eyleme yol açacağını hatırımızdan çıkarmamak gerekir. Bu eylemlere özel deyimiyle “irtica gericilik” derler. Yaptığımız işler ve aldığımız sonuçlara göre böyle gericilik olaylarını her zaman bekleyebiliriz. Kanla yapılan devrimler daha sağlam olur; kansız devrimler sonsuzlaştırılamaz. Ancak biz bu devrime ulaşmak için gereği kadar kan döktük. Bu kanlar yalnız savaş meydanlarında değil, ülke içinde de döküldü. Biliyorsunuz, Hendek’te, Bolu’da, Konya’da ve başka yerlerde birçok ayaklanmalar oldu ve bunların hepsi bastırılarak sorumluları cezalandırıldı. Dilerim ki yeter kan dökülmüş olsun ve bundan böyle kan dökülmesin! Mutlu devrimimize karşı düşünce ve duygu besleyenleri aydınlatmak, onlara doğru yolu gösterme aydınlara düşen ulusal ödevlerin birincisi ve en önemlisidir.
Ocak 1923, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II
Basının genel yaşayışımızda, siyaset yaşamında ve Cumhuriyetin gelişip ilerlemesinde üzerine düşen görevleri anmak isterim. Basının tam ve engin özgürlüğünü iyi kullanması ne denli dikkat isteyen bir durum ortaya çıkardığını belirtmeyi de gereksiz bulurum. Yasaların her türlü sınırlamalarından önce bir yazarın bilime, ihtiyaca ve kendi siyasal görüşlerine olduğu kadar, yurttaşların haklarına ve ülkesinin, her türlü özel görüşlerin üstünde olan yüksek çıkarlarına da dikkat etmek ve saygılı olmak manevi zorunluğu, asıl bu zorunluk, genel düzeni sağlayabilir; bununla beraber bu yolda bir kusur, bir sürçme olsa bile, bu kusuru düzeltecek etken ve araç, geçmişte sanıldığı gibi basın özgürlüğünü kısıtlayan bağlar değildir. Tersine, basının neden olduğu zararları gidermenin aracının gene de basın özgürlüğünün kendisi olduğu inancındayız.
Ekim 1923, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I
Gazeteler yürürlükte olan yasalar çerçevesi içinde özgürdür. Ancak bunların dışına çıktıkları zaman kovuşturmaya uğrarlar. Gazeteler, yasalara ve genel çıkarlara aykırı davranışları bilir veya onlara tanık olursa, gerekli yayınlarda bulunmalıdırlar.
1923, İ.Y
Ulusumuz, bağımsızlık savaşında, ne şeyhülislamların “dinin gereğidir” diye “irtica” çağrısı yapan fetvalarına, ne halife ve padişahın camilerden çalınan ve ayetlerle, hadislerle süslenmiş ve yaldızlanmış sancakları başlarında taşıyan halife ordularına, ne ulusal savaşa devamın hiç bir yarar sağlamayacağından başka büsbütün çöküşe ve yok olmaya neden olacağını ileri sürerek ulusu bağımsızlık ve egemenliğine önem vermemeye zorlayan Babıali ileri gelenlerinin aymazca ve bilgisizce çabalarına ve nihayet ne de uçaklarıyla halife padişahın bildirilerini savaşan ordumuzun saflarına atan ve halife adına hareket ettiğini söyleyen Yunan ordusunun aldatmacalarına hiç ilgi göstermedi, göstermez ve göstermeyecektir. Özellikle bundan sonra kesinlikle göstermeyecektir. Çünkü ulus yüzyıllardır bu gibi gericilerin, bilgisizlerin, ikiyüzlülerin, çıkarcıların serserilerin sözlerine inanmak saflığını gösterdiğindendir ki, bugün sazdan, çamurdan ilkel kulübelerde oturmak zorunda kalmış; çıplak ayaklarıyla, çıplak vücutlarıyla, çamurların, karların, yağmurların acımasız şamarları altında yeniden aklını başına toplamak zorunda kalmıştır.
1923; İ.Y
Unutulmamalıdır ki, ulusun egemenliğini bir kişide, ya da birkaç kişinin elinde bulunmasından çıkar bekleyen cahil ve aymaz insanlar vardır. Hükümdarlar kendilerinde var olduğunu sandıklan bir gücün temsilcisi sayarlar ve bundan zevk alırlar. Fakat onların çevresindeki çıkarcılar buna dinsel bir nitelik vererek bütün ulusu aldatmaya, doğru yoldan saptırmaya çalışırlar. Nitekim şimdiye kadar çalışmışlardır da. Sonunda ulusun kulağı bu seslerle dolar ve ulus kulağını dolduran bu sözleri dinin gerekleri ve katıksız gerçek sayar. Böylelerine “mürteci-gerici , eylemlerine de “irtica denir. “Fetva ile ya da şu veya bu görüşlerle ulusu irticaya sürüklemek isteyenlerin yeri zindan olacaktır. Kesinlikle ve çekinmeden söylerim ki, ulusal egemenliğimizin en küçük bir yönünü şu veya bu biçimde sınırlamak isteyenler en koyun “mürteci”lerdir. Böylelerine karşı ulusun yapacağı şey anlan parçalamaktır.
1923; İ.Y
Türk basını, ulusun gerçek sesi ve iradesinin belirtisi olan Cumhuriyetin çevresinde bir kale oluşturacaktır. Bir düşünce kalesi, bir görüş kalesi. Basınla ilgili kişilerden bunu istemek Cumhuriyetin hakkıdır. Bugün ulusun içtenlikle bir birlik ve dayanışma halinde bulunması zorunludur. Bütün halkın esenliği ve mutluluğu bundadır. Uğraş daha bitmemiştir. Bu gerçeği ulusun kulağına, ulusun vicdanına gerektirdiği ulaştırmada basının görevi çok, çok önemlidir.
Şubat 1924, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II
Aslında Türkiye’de “gerici mürteci yoktur. Kuruntu vardı, işkillenme vardı. Cumhuriyetin ilanı ve bunun zorunlu gereklerinden olan gereksiz kuruluşların kaldırılması üzerine herkesin açıkça gördüğü manzara, o kuruntulu ve işkilli kişiler için de iç açıcı olmuştur. Bundan sonra yalnız bir şey akla gelebilir. O da bazı bayağı politikacıların, adi çıkarcıların o kuruntu ve hayali uyandırmaya çalışmaları. Bu da tutkularını ve çıkarlarını karşılama düşüncesinden başka bir şey değildir. Emin olmanızı isterim ki, bütün varlığımla güven vermek isterim ki, böyleleri, her ne biçim ve yolla olursa olsun varlıkları sezinlendiği gün, Türk ulusu tarafından acımasızca ezilmeye hedef olmak tan kurtulamayacaklardır. Artık Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmayacak kadar yüksektir. Böyle oyuncular varsa kendilerine başka sahne arasınlar. Geçmişin aymazlıkları, pas tutmuş araçları Türkiye halkının kafasından silinmiştir, bunda kimsenin kuşkusu, kararsızlığı olamaz. Vardığımız mutlu durumdan bir adım geri gitmek söz konusu olamayacağı kesin bir gerçektir. Türkiye’de Cumhuriyet vardır ve Cumhuriyetseverler vardır. Bu kutsal varlıkları yıkıcı kişiler artık Türkiye havasını zehirlenmeden teneffüs edemezler.
Ekim 1924, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II
Kamuoyu gibi gösterilmek istenen yapay düşünceler, bir bakıma özel düşünceler sayılabilir. Değerli ve yararlı oldukları görülürse dikkate alınır. Fakat genel yönetimde uyulması gereken kurallar niteliğinde sayılmazlar.
5 Ocak 1925, Vakit Gazetesi
İnsanların vicdanınla ilgili nitelikleri, basın özgürlüğü, siyasal özgürlük gibi daha ilk bakışta çok değerli olan etkenlerin, toplumu acılara ve yozlaşmaya sürükleyecek yanlış bir anlayışla kullanılmasına toplumun kendi varlığı ve yaşama nedeni engel olacaktır. Sayın baylar; basın özgürlüğünün sakıncalarını gidermenin gene basın özgürlüğüyle sağlanabileceği yolunda bu yüce Meclis’in yol gösterici ilkeler, eğer Cumhuriyetin ruhu olan erdemden yoksun atak kimselere basın alanında eşkiyalık fırsatını verirse, eğer okuyucu kandırıp aldatmayı iş edinenlerin düşünce alanındaki uğursuz etkileri, tarlasında çalışan masum yurttaşların kanlarının akmasına, yuvaların dağılmasına yol açarsa ve eğer eşkıyalığın en zararlısını benimseyen bu gibi aldatıcılar yasaların hoşgörülüğünden yararlanma olanağını bulurlarsa, Büyük Millet Meclisi’nin önlem alıcı, yok edici elinin uzanması ve uyarması elbette bir ödev olur. Besbellidir ki, Cumhuriyet çağının kendi anlayışını ve ahlaksal değerleriyle donanmış basını gene ancak Cumhuriyet’in kendisi yetiştirir. Bir yandan, geçmiş zamanların basılı kağıtlarının ve bunları çıkaranların düzelmelerine olanak olmayanlar ulusun gözünde belirli bir görüş alırken, öte yandan, Cumhuriyet basınının arı ve verimli alanı genişlemekte ve yükselmektedir. Büyük ve soylu ulusumuzun yeni çalışma ve uygarlık yolundaki yaşamını kolaylaştırıp isteklendirecek olan işte bu yeni anlayıştaki basın olacaktır.
Kasım 1925, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I
Ülkede kalem özgürlüğünün de, demokrat bir yönetime yakışır bir ağırbaşlılıkla kullanılmasında daha dikkatli davranıldığını ummak isterim. Özgürlüğün kötüye kullanılışı sonucu bir çok felakete uğramış olan bu ülkede, böyle bir dikkatin özellikle gerektiğine inanıyorum.
Kasım 1930, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I