Türkiye yanmış, yıkılmış, çalışabilecek insanı kalmamış bir ülke ve yoksul bir ulusla, imparatorluktan kalan büyük bir borcu da ödemek yükümlülüğü ile yola çıkmıştır. Hem ülke yeniden derlenip toparlanacak, ulus yoksulluktan kurtarılacak, borçlar ödenecek, yabancıların ellerindeki işletmeler satın alınarak millîleştirilecek hem de amaç edinilen çağdaş uygarlık düzeyine çıkılacaktır. Üstelik ülkede özel girişimci, sermaye sahibi bir kesim de yoktur. Herkes her şeyi devletten beklemektedir. İşte devletçilik bu ortamda zorunlu olarak başlamış ve uygulamaya konulmuştur. Başarılı bir uygulama sonucu at nalı ve nal çivisi dahi yapamayan Türkiye bugünkü ekonomik gücüne ulaşmıştır.
Devletçilik ilkesi, özel girişimciliği reddetmez. Tüm üretim araçlarının devletin elinde toplanmasını öngörmez. Mülkiyet hakkına saygılıdır. Ekonomide devleti hem düzenleyici, tasarlayıcı, destekleyici hem de işletmeci olarak görür. Devletin ekonomideki işletmecilik anlayışı, özel sektörün yatırım yapmadığı Türk halkının veya ulusal güvenliğin ihtiyaç duyduğu alanlarla sınırlıdır. Onun dışında devletçiliğin temel işlevi Türk girişimcisinin yatırım,üretim ve pazar olanaklarını artıracak, uluslar arası pazarlardan yararlanmasını sağlayacak düzenlemelerden oluşmaktadır. Devletçilik ilkesinin anlamını ve gerekçesini, ATATÜRK’ün aşağıdaki sözleri yeterince açıklamaktadır:
“Türkiye’nin tatbik ettiği devletçilik sistemi XIX. asırdan beri sosyalizm teorisyenlerinin ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu Türkiye’nin ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye’ye özgü bir sistemdir. Devletçiliğin bizce anlamı şudur:
Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsî faaliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin bütün ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında asırlardan beri kişisel ve özel teşebbüslerle yapılmamış olan şeyleri bir an önce yapmak istedi ve kısa zamanda yapmayı başardı. Bizim takip ettiğimiz bu yol, görüldüğü gibi liberalizmden başka bir yoldur.”
Atatürkçülük (Birinci Kitap); s. 109.