Kendisi resimlerinin hepsinden daha sevimli, daha canlı, daha müstesna bir simadır. Elmacık kemikleri çıkık, ağız kemikleri kuvvetli ve alnı serttir. Ve bu yüzün görünüşünde çok zahmet çekmiş, çok uğraşmış, çok düşünmüş kimselerin çehresindeki ifade var, fakat hiçbir yorgunluk belirtisi gözükmemek şartıyla..
***
Her kahramanın, her dahinin mezarı olan kibir ve gurur O’nun semtine bile uğramamıştır.
***
Ne vakit ki, Milli İrade yeniden <<Olsun!>> dedi ve Türk ordusu yeniden oldu; ne vakit ki bu ordu kendisine bir başbuğ buldu ve bu başbuğ vatanın göbeğinde otağını kurdu; o vakit hepimiz için yeni bir âlem ve yeni bir hayat başladı.
Ergenekon, 1929, Cilt I
O, on seneden beri kılıcını bir dakika kınına koymamış, bir dakika rahat yüzü görmemiş, kırk yaşında solgun benizli bir askerdir.
O, her şeyden önce ıstırap çeken, sıkıntı ve zorluklar içinde her gün biraz daha yıpranan bir vatan fedaisidir. O, bu vatanın acılarında doğdu ve yalnız bu acıları temsil ediyor.
Ergenekon, Cilt II
Atatürk’ün asil yüreği – pas tutmayanlar madenler gibi- kin nedir, hiç bilmemiştir. Devlet, millet, inkılâp dâvalarındaki husumetleri ne kadar sert ve derinse, kendi şahsı ve özel hayatı ile ilgili konulardaki hiddetleri o derece hafif ve geçici idi.
***
O, kudret ve heybetini sinirlerinden ve adalesinden alan bir kahraman değildi. Çünkü, O’nun kahramanlığı, Promete’nin Tanrılığı gibi sırf akıldan, zekâdan, ruhtan gelen insanî ve spiritüel* bir kahramanlıktı.
*ruhsal
Atatürk, 1938
Mustafa Kemal’i kendinden önce gelip geçmiş Türk ulularından ayıran tek özellik O’ndaki <<intuition: seziş>> kudretiydi. Bu kudret sayesindedir ki, O, milletinin şuuru altında yaşıyan emelleri, temayülleri, kabiliyetleri ve imkânları keşfedip aydınlığa çıkarmıştı.
Belleten Dergisi, 1958
Mustafa Kemal, en güç ve en tehlikeli vaziyetlerin adamıdır. İşin ağırlığı nisbetinde cür’et ve cesareti galeyana gelirdi. Onun için teze bir şevkle ilk ateş hatlarına atıldı.
***
Türkiye’nin son savaş tarihi General ve Mareşal Mustafa Kemal’in tek bir yenilgisini, tek bir hatasını kaydetmemektedir. Devlet kurucusu ve siyaset eri olarak ise Fransız İmparatoru Napoleon, birinci Türk Cumhurbaşkanının yanında bedbaht bir cücedir.
***
O, yüz elli yıldan beri, bütün Osmanlı Devletini korkudan zangır zangır titretmek için Şimal Denizindeki adasından Saray ve Babıâliye ufak bir tehdit işareti yapması kâfi gelen bir imparatorluğun ordusunu; bir avuç çarıklı Anadolu çocuğu ile Çanakkale’de tepeleyivermişti.
***
O, Türk ordusuna yüz elli, belki iki yüz seneden beri özlemini çektiği bir <<zafer>>in gururunu ve Türk milletine bunun şevkini vermişti.
***
O, bizim için, yolumuz üstünde kendisine her zaman rasgelmemiz mümkün olan bir vefalı hızır veya cana yakın bir ruh değil miydi?
Atatürk, 1961