O gözler ki ölüme dik bakmış ve ölümü yenmişti, o gözler ki geceleri yarmıştı, o gözler bir kurbana bakamıyor ve masumâne bir konuşmadan ağlıyor. Çok iyi iman ettim ki, o ruhta bükülmez bir çelikle ince bir şair içliği var: O ruhta kartalla güvercin beraber yaşıyor.
***
<<Büyük Gazi>> bize, Dumlupınar zaferini bir sene evvel haber vermiş: “Düşmanı vatanın harimi ismetinde boğacağım!” demişti. Dedi ve boğdu.
***
Döküntü halindeki alayını kaçırabildiği için Albay Plastiras’ı Yunanlılar bozgunun karanlığında parlıyan bir nur gibi tebcil ediyorlar.
Ya Yunanlılar bütün bir düşman ordusunu, yalnız bir alayını kaçabilecek kadar kahreden bir kumandana nail olsaydılar ne yapacaklardı!
***
Geçen gün <<Vakit>> de okumuştum: Ankara’ya gelip giden bir Amerikalı <<Amerika’nın İstiklal Savaşı da dahil olduğu halde dünyada hiçbir ulus, bağımsızlığı için Anadolu’nun gösterdiği azmi gösteremedi>> demiş.
***
(Paşa, Nisan 1923’de Adana’da sofra başında çiftçilerle sohbettedir.)
Bu halkın ruhu mu O’nun yanına çıkacak kadar kuvvetlidir. O’nun ruhu mu halkın en koyu samimiyetine inecek kadar derindir, bilmiyorum. Yalnız şunu görüyorum ki, tam karşımdaki çiftçiler O’nunla senli benli konuşurken masanın beri ucundaki ihtiyar bir çiftçi yavaşça, kimseye göstermeden yeninin ucu ile gözünü siliyor, dikkat ediyorum, hepimizin gözlerindeki tebessüm ve gözlerinde nem var. Bu manzara gözleri yaşartacak yücelikte.
O Zamanlar
O’nun en hayran olunacak taraflarından biri de toleransının büyüklüğüydü. Raya tutturulmuş dar kafalara bedel, engin ufuklara bakan yaylalı kafa…
Atatürk İçin, 1939
Sakarya Savaşında, yüz binlik düşman karşısında biz ancak elli biniz. Bu nispetsizlik karşısında ne yapılır? Gazi yapılacak şeyi buldu: Azı çok yapmak.
Azı çok yapmak için kavisli bir tâbiye kurdu. Kavisin kendine oynaklığı verebilmek için yepyeni bir sistem icat ediyor.: “Hattı müdafaa yok, sathı müdafaa var.” Hat yarılabilir, çizgiler, satıh yarılamaz, vatandır.
Kavis oynak, düşman uzadıkça kavis de uzuyor. Yüz binlik düşman yüz kilometre uzadı. Biz ki, yarısıyız, biz de o kadar uzuyoruz. Başkumandan Papulas hayretle haykırıyor: “Ne kadar uzayıp nereye varsak Türkler yerden fışkırır gibi karşımıza çıktılar!” Sayımız mı artmıştı? Hayır, bu, kavis içindeki manevra oynaklığından geliyor. Sağdaki doluyu alıp boşalan solu dolduruyoruz. Sakarya, kısalan mesafeyle uzayan mesafeyi ve çokluğu yenişimizdir.
***
Vatan yalnız taş toprak değil; vatan şereftir.
Her ölüm gidenle bir şey götürür. Fakat Atatürk ne kadar mucizeli ki, O’nun ölümü bile bu millete bütün dünyayı kaplayan bir şeref getirdi. Ölümü bile hayat gibi…
***
Bir fikri daima ve her fırsatta tekrar etti: <<Yapılan şeylerin şerefi bana değil, millete aittir.>> O, <<Her şeyi millet yaptı>> dedikçe ve bunu diye diye daha çok büyüdükçe millet de O’na her yerde, bütün coşkunluğunu, bütün vecdi ve bütün şükranlarıyla <<Her şeyi siz yaptınız!>> diyordu. İkisinin de hakkı var.
Atatürk İçin, Ölümden Sonra Hatıralar ve Hayatındayken Yazılanlar, 1939