Ethem Altan anlatıyor:
Büyük taarruz sabahı… Yüzyılların nadir yetiştirdiği Büyük Komutan Atatürk, Kocatepe’de… Tan yeri ağarıyor.
Sabahın sessizliğini, gökleri yırtarak uçan bir top mermisi bozdu. Arkasından bütün Türk topları ateş püskürmeye başladı. Düşmanın zapt edilmez dediği mevzileri altüst oluyordu. Bir an içinde her taraf ateş ve duman içinde kalmıştı. Her taraf yanıyordu. Manzara cidden keyif verici idi. Ateş gittikçe şiddetleniyor, Türk milletinin talihi ile birlikte güneş de nazlı nazlı yükseliyordu. Dalgınlığı kalmamıştı; tebessüm ediyordu. Sabah ışıklarının okşayarak parlattığı altın saçlarında Türk milletinin geleceği parlıyordu. Çok keyiflenmişti:
“Şimdi kahvaltıyı getirin.” diye seslendi.
Bir tepsinin içinde iki dilim er ekmeği, birkaç zeytin, bir parça beyaz peynir geldi. İşte hepsi o kadar. Bunları büyük bir iştahla yedi. Evet, yedi düvelin büyüklüğüne meydan okuyan, masum bir millete yeniden hayat veren yüce komutan, koca dâhi Atatürk kahvaltı ediyordu. İsteseydi altın tepsiler içinde parlak ve yaldızlı salonlarda her bakımdan nelere sahip olmazdı. Hayır, o, böylesini seviyor, böyle istiyordu. Sadece Türk milletine değil, tarihlere, dünyalara örnek oluyordu.
Anılarla Atatürk, İstanbul Görsel Yapım Prodüksiyon