Tarihsel geçmişinde ufku açık ve uygarlığa katkı yapmış olan Türk
ulusu; Cumhuriyet öncesindeki üç yüz yıllık dönemde uygarlık yarışının
gerisinde kalmıştır. Çalışkanlığı, özverisi ve hoşgörüsü ile hiç hak etmediği bir
konuma gelmesinin temel nedeni; uygarlığa yönelik yeteneklerinin
körelmesine neden olan çağ dışı geleneklerin, anlayışların, hurafelerin varlığı
ve bunu çıkarlarının gereği olarak sürekli besleyen uygarlık düşmanı tutucu ve
gericilerin faaliyetleridir. Halkın cehaletinden beslenen karanlık düşünce
sahiplerinin ıslah edilmesi durumunda, Türk’ün bilim, teknoloji ve sanata ilişkin
yeteneklerinin uygarlığa ışık tutacağını Cumhuriyet gençliği göstermiştir.
Türk’ün yüksek zekâsına ve yeteneklerine en fazla inanan insanların
başında şüphesiz ATATÜRK gelir. Her türlü olumsuzluğun Türk’ün üzerine
geldiği işgal yıllarında ulusun önderliğini üstlenmede bir an bile tereddüt
etmemiş olması bunun göstergesidir…Ona göre yapılması gereken en önemli
iş, Türk’ün uygarlık yeteneklerini tekrar açığa çıkaracak İnkılâpları bir an önce
gerçekleştirmekti. Bunu başka uluslara da örnek oluşturan bir başarıyla
gerçekleştirdi. İnkılâplarla birlikte düşünüşün ve düşüncenin önündeki engeller
kalkmış ve her Türk yurttaşının akıl gücünün önü açılmıştır. Aşağıdaki
anekdotATATÜRK’ün bu konudaki düşüncelerini yansıtmaktadır:
1937 yılında bir Eylül akşamı, on arkadaş iki sandala binerek Florya’da
geziyorlardı. Bir aralık deniz köşkünden bir sandalın kendilerine doğru
geldiğini fark ettiler. Herkes gürültüyü kesmişti. ATA’mızın gür, aynı zamanda
müşfik sesi duyuldu:
-Çocuklar, eğlentiniz çok hoşuma gitti. Aranızda bulunmayı arzu ettim.
Gençler bu ani ziyaretten son derece memnun ve heyecanlı, derhâl
ATA’nın bizzat kullandığı sandalı aralarına alırlar. Üç sandal mehtaba karşı
yol alırken ATA:
-Aferin çocuklar, Türk gençleri hem çalışmasını, hem eğlenmesini
bilmelidir. Memleket sizindir. Çalışın ve eğlenin, der.
Gençler hep bir ağızdan bütün millet gibi kendilerinin de minnettar
oldukları bu güzel vatanın güzelliklerinden onun sayesinde yararlandıklarını
tekrar tekrar söyleyince, ATATÜRK yine:
-Çocuklar, der, ben bu inkılâbı sizin babanızla, dayınızla, ananızla
velhasıl bütün vatandaşlarınızla yaptım. Bu sizin hakkınız. Ancak, görüyorum
ki, bana karşı güveniniz çok kuvvetli. Size bir soru soracağım: Kabiliyetsiz bir
milletin başında bulunsaydım, bu inkılâbı yapabilir miydim?…
İçlerinden Sadi adında biri atılır:
-ATA’m, der, siz kabiliyetsiz bir milletin başına gelemezdiniz. Çünkü,
kabiliyetsiz milletten böyle şef çıkmaz!…
ATA heyecanla ayağa kalkarak bu gencin elini sıkar ve:
-Bunu söylemenizi bekliyordum, der.
Banoğlu; s. 516-517.