ATATÜRK, her zaman doğru sözlü insanları takdir etmiş, kişisel duygularını devlet işlerine karıştırmamış, devlet işlerinde yalnız akıl ve mantık çerçevesinde hareket etmiştir. O, ülkenin ve halkın çıkarları söz konusu olduğunda tavır ve davranışlarını beğenmediği yetenekli insanlardan bile yararlanmasını bilmiştir. Başkalarına yaranmak için kendi kimliğini ve kişiliğini gizleyen insanları çevresinde tutmamaya daima özen göstermiştir.
ATATÜRK, devlet işlerinde duygularına yer vermeyen ve uygar insan anlayışıyla bağdaşmayan kin ve nefret duygusundan uzak bir akıl insanıdır. Türk ulusunun kurtuluş ve Türk devletinin kuruluş mücadelesinde çok farklı görüş, anlayış ve niteliklere sahip insanlarla birlikte çalışması ve başarıya ulaşmış olması bunun en güzel kanıtıdır. Aşağıdaki anekdot da onun bu güzel anlayışına bir örnektir:
Dolmabahçe Sarayı’nda bir akşam Dr. Reşit Galip eğitim sorunlarını eleştirirken sert bir dil kullanır. ATATÜRK:
-Reşit Galip, Esat Bey benim hocamdır. Soframda hocam hakkında böyle konuşmanı istemem, deyince Reşit Galip tereddütsüz:
-Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Biz saraydayız ama, hocanız sultan hocası değildir. Cumhuriyette eleştiri serbesttir, diye başlayınca ATATÜRK:
-Sofradan kalk! emrini veriyor, Reşit Galip hiç aldırmayınca, ATA:
-O hâlde ben kalkarım, diye sofrayı terk ediyor. Sofradakiler de dağılmaya hazırlanırken, yaver şu emri getiriyor:
-Cumhurbaşkanı hazretleri kendileri varmış gibi sofranın devamını rica ediyorlar.
Ertesi sabah Reşit Galip, Ankara’ya hareket ediyor. Fakat aradan çok geçmeden Millî Eğitim bakanı oluyor.
Banoğlu; s. 227-228.