ATATÜRK, düşünce felsefesiyle hem toplumun hem de çağının üzerinde olan bir insandı. Kendisine en yakın olanlar dahi onun düşüncelerindeki derinliği görememişlerdir.. Yakınındakiler olup biten olaylar ve sonuçlarıyla meşgulken o, sonuçların getireceği sonuçlarla ilgiliydi. Türk ulusu adına yürüttüğü özgürlük ve çağdaşlaşma mücadelesine zarar verir düşüncesiyle atacağı sonraki adımları çoğu zaman bir sır gibi saklamıştır. Düşüncelerini başkalarıyla paylaşamamanın ağırlığını ve yalnızlığını yaşamının sonuna kadar taşımıştır. Cumhuriyeti gençliğe emanet etmesinde ve Ulusal Egemenlik Bayramı’nı çocuklara armağan etmesinde bu gerçeği aramak gerekir. Çünkü onun düşünceleri geçmişin küllerini değil geleceğin tohumlarını taşımaktaydı. Aşağıdaki anekdot, bu büyük insanın düşünce yalnızı olup yalnızlığa teslim olmayışını çok güzel açıklamaktadır:
Mustafa Kemal’in sadık emir eri Ali Çavuşun Büyük Taarruz gecesiyle ilgili olarak anlattıklarını gazeteci-yazar Nezihe Araz’ın kendi yorumlarıyla dinleyelim:
Fevzi Paşamız, bir gemici fenerinin altında, koynunda En’am’ını çıkarmış usul usul Kur’an okuyordu. Paşamız, “Vakit nasıl hocam” diye sordu. Okumasını bitiren Fevzi Paşa, “Topçuyu yoklayayım” dedi. Cevap geldi sonra; “Topçu hazır Paşam!“ “Piyadeyi yoklayınız.” Dedi. Gazi: Cevap “İstihkâm taburu da yoklandı.“ oldu.
Sonsuz bir sessizlik ve geceyi bekleyiş. Paşamız bir taşın üstünde oturuyor. Konuşmuyor. Düşünmekte. Sonra ayağa kalkıyor ve sesleniyor, yeni doğan güneşe karşı: “Rabbim! Yunanlının kazandığını gösterme bana, onlar kazanacaksa, şu gök kubbe başıma yıkılsın daha iyi. Anam, bize dua et.”
Tanrısı, anası, dostları ve ordusu ve bunların ortasında, yalnızlığının içinde kavrulan bir dünya sorumlusu. Büyük zaferin bir bedeli varsa, Mustafa Kemal bu bedeli, ölünceye kadar, o çaresiz yalnızlığı ile ödemiş olmalı.
Ne demişti Halide Edip Hanım, hani o zafer gecesi karargâhta çay içerken: “Kazandınız, her şey bitti. Artık biraz dinlenmeniz lâzım.“ demişti. Mustafa Kemal de ona ne yanıt vermişti:
“Hayır bitmedi. Asıl savaş şimdi başlıyor Halide Onbaşı, şimdi birbirimizi yiyeceğiz.” demişti.
Hepsi doğru çıkmadı mı?
Ve neler olmadı bu ”Birbirimizi yiyeceğiz.” konusunda?
Cumhuriyetin ilânı saltanatçıları, hilâfetin kaldırılması şeriatçıları, yeni anayasa projesi mecellecileri, Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu medresecileri, kıyafet devrimi tutucuları, orduyu siyasetten çekme kararı bazı komutanları, batılılaşma diye yorumlanan “çağdaş medeniyetler seviyesine çıkma” azmi ümmetçileri, kadın hakları ve kadına toplumda verilen yer ; mutaassıpları, birleşik Türkiye kavramı ayrılıkçıları Mustafa Kemal’e karşı amansız savaşlara soktu. (Bugünkü savaş onun eserlerine karşı veriliyor.) Taa onun için tasarlanan suikast çizgilerine varana kadar! (Bugün onun anıtlarına suikast düzenliyorlar.) O kadar ki, bir ara Mustafa Kemal, “bir patırtı çıkacak olursa, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı ile karşı koymaya hazır olduğunu” duyurmaya bile çalıştı muhaliflerine. Ordunun desteğinden ve milletin kendisine olan inancından başka ona destek olacak bir artı gücü yoktu. Böyle diyordu.
Araz; s. 85.