Türk ulusunun en acılı günlerinde önderliğini yapan, gerçekleştirdiği devrimlerle cehalete ve yoksulluğa savaş açan, bunun sonucu Türkiye’nin bugünkü seviyeye ulaşmasını sağlayan ATATÜRK’e karşı, Türk insanının ödemekle bitmeyecek bir vefa borcu vardır. O borç, Atatürkçü düşünce sistemini Türk ulusunun ve tüm insanlığın yararı için geleceğe taşımaktır. Çünkü, bu düşünce sistemi insanlığa akıl, bilim, sevgi, barış, ahlâk gibi vazgeçilemeyecek değerleri sunmaktadır
Kurtuluş Savaşı’nı can, kan ,açlık ve esaret boyutuyla yaşayan atalarımız ATATÜRK’ün izinde canını ve malını ortaya koymuş, bize özgür bir ülke bırakarak görevlerini yerine getirmişlerdir. Bizlere düşen görev, bir vefa borcudur. Bu borç yurt, ulus ve ata ruhundan alınan güçle çağdaş geleceğe koşmaktır. Aşağıdaki anekdot, Türk insanının, kendisine hizmet edenlere olan sevgisini ve vefasını yansıtan anlamlı bir örnektir:
İzmir yolunda ilerliyorduk. Köylüler askerlerimizin girişini seyrediyorlar, onlara kırık testilerle su taşıyorlar, yürekten minnetlerini anlatmak ihtiyacıyla çırpınıyorlardı. Evleri yanmış ve dünyada sırtlarındaki donlarından ve gömleklerinden başka bir şeyleri kalmamış insanların ikram etmek arzusunu görseydi, yüreksiz Neron (Kızıp Roma şehrini yakan dünyanın en zalim insanı olarak kabul edilen Roma imparatoru.) bile kör oluncaya kadar gözyaşı dökebilirdi.
Tam yanlarına vardığımız sırada, bir nakliye konvoyu geçmemize engel oldu. Otomobil durdu. ATATÜRK istediği bir sigarayı yakmak üzere gözlüklerini kaldırdı. O sırada otomobilin yakınına sokulan sakallı bir ihtiyar, koynundan muşamba rengini almış buruşuk bir kâğıt çıkardı. Önce kâğıdı, sonra dikkatle ATATÜRK’ü süzdü. Yine kâğıda yine ATATÜRK’e baktı. Bu hareketi üçüncü defa tekrarladıktan sonra, şimdi hatırladıkça tüylerimi ürperten bir sesle:
-Bu sensin! dedi. Ve arkasını dönerek, köylülere Allah’ı yerde görmüş gibi bir mümin heyecanıyla bağırdı.
-Mustafa Kemal! dedi… Mustafa Kemal!…
Bu feryadı duyanların nasıl birbirine karıştığını tasavvur edemezsiniz.
Biz bütün gayretimize rağmen onların birbirini çiğneyerek otomobile dolmalarına engel olamadık. Çünkü onlar, şuurun dışına taşmış bir sevgiden kuvvet alıyorlardı. ATATÜRK’ün yüzünü, ellerini öpüyorlar, çizmesinin tozlarını sürme gibi gözlerine çekiyorlardı.
Salih Bozok
Arıburnu; Atatürk’ten Anılar; s. 164-165.