İnsanlık meziyetlerinin en güzel ve yücelerini şahsında toplamış olan Türk insanı, asırların ihmaliyle cehalete ve yoksulluğa terk edildiğinden uygarlıkla gelen değişimin ve gelişmenin bir ölçüde dışında kalmıştır. Bundan dolayı zaman zaman kendisini uygar kabul eden dünyanın haksız saldırılarına ve aşağılamalarına maruz kalmıştır. Bu haksız saldırı ve ithamlar ne yazık ki geri kalmasında sorumluluğu olan ancak, bu sorumluluğu bir türlü kabullenmek istemeyen bazı Türk aydınlar tarafından da yapılmaktadır.
ATATÜRK, Türk ulusunun her ferdiyle gurur duymuş, her ferdin onurunu Türk ulusunun onuru olarak görmüş ve kendisi de bu onuru yaşamı boyunca duygularıyla, düşünceleriyle ve hareketleriyle en iyi şekilde temsil etmiştir. O asla Türk insanının gururuna ve onuruna gölge düşürmemiş, onların eğitim eksikliğinden kaynaklanan kusurlarını bile bir yüceliğe vesile yapmıştır. Aşağıdaki anekdot, ATATÜRK’ün bu yöndeki yaklaşımlarını yansıtması açısından son derece anlamlı bir örnektir:
İngiliz Kralı Sekizinci Edward, İstanbul’a ATATÜRK’ü ziyarete geldiği zaman, ATATÜRK kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce:
-Bana İngiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini yahut bir aşçı bulunuz!… dedi.
Sonunda İngiliz sofra merasimini bilen bir kişiden öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular… Akşam kral sofraya oturunca kendisini kral sarayında zannederek memnun oldu. ATATÜRK’e dönerek:
-Sizi tebrik eder ve size teşekkür ederim. Kendimi İngiltere’de zannettim, diyerek memnuniyetini bildirdi.
Sofraya hep Türk garsonlar hizmet etmekte idi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı. Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Fakat ATATÜRK krala eğilerek:
-Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim, dedi.
-Bütün sofradakiler ATATÜRK’ün zekâsına hayran oldular. ATATÜRK garsona da “Görevine devam et.” emrini verdi.
Enver Behnan Şapolyo
Banoğlu; s. 188-189.