Salih Bozok anlatıyor:
Atatürk’ün içki içmesine karşı olanların başında, umumi kâtip Yusuf Hikmet Bayur geliyordu. Bayur, her hâlde Atatürk’ü hepimizden çok sevdiğinden olacak, onu içkisinden caydırmak için türlü bahaneler bulur, fakat hiçbirini başaramazdı. Atatürk çok içmezdi. Ama içtiği zaman da içmesini bilirdi. Acele etmezdi, konuşarak, sohbet ederek, yavaş yavaş içmeyi severdi. Ölçüyü kaçırmazdı. Sarhoş olduğunu bir kez bile görmedim. Taşkın bir hareketine rastlamadım. Böyle olduğu hâlde Hikmet Bayur’la aralarında sık sık tartışmalara tanık olurdum. Hemen her sabah tekrarlanan bu tartışmalardan Bayur’un yenilgiye uğradığını üzülerek görürdüm.
Hikmet Bayur, erken saatlerde Atatürk’e gelir, o günkü ajans bültenlerini getirir ve kendisinden emir alırdı. Atatürk’ün yorgun halini gören Bayur dayanamaz:
“Paşam, yine renginiz yerinde değil, çok yorgun ve bitkinsiniz. Şu içkiyi bu kadar içmeseniz daha iyi olur.” derdi. Bu müdahaleye Atatürk’ün canı sıkılır, ama hiç belli etmemeye çalışarak:
“A Hikmet Bey, ben rakıyı şimdi değil, daha harbiye talebesiyken içerdim. Bugüne kadar da hiç zararını görmedim” diye karşılık verirdi. Bayur bunun da altında kalmazdı:
“Muhterem Paşam, bugün belki zararını görmediğinizi sanırsınız, fakat yarın göreceksiniz. Siz bu memlekete lazımsınız. Kendinize acımıyorsanız bari bu millete acıyın. Bu millet sizin varlığınızla vardır. Ne olur şu içkiyi az için.”
Atatürk bu sözleri gülümseyerek karşıladı. O da Hikmet Bayur’un içinde bir kötülük olmadığını, kendisini herkesten çok sevdiğini biliyordu. Fakat bir gün canına tak etmiş olacak ki, Hikmet Bayur yine içkiyi kötüleyen konferansına başladığı sırada birden bire sözü başka yana çevirerek:
“Bugünkü işler arasında neler var bakalım?” diye sordu.
Atatürk, o an yine sinirlendiğini belli etmemişti, ama kararını vermişti. Bu içki aleyhtarı konferanslara artık bir son verecekti. Üç gün sonra mesele anlaşıldı. Akşam sofrasında Atatürk, Hikmet Bayur’la beraber hepimizi şaşırtan şu haberi veriyordu:
“Hikmet bey, seni Kâbil’e sefir yapalım. Git, oraları gör; hatta gerekirse Hindistan’a kadar git. Oralar hakkında bilgi edin. Oku, öğren ve ilim getir. Bize bu yolda faydalı ol” dedi.
Bu suretle Hikmet Bayur’un Kâbil büyükelçiliğine atanma emri verilmiş oluyordu. Hikmet Bayur, hareketinden önce veda için köşke geldi. Atatürk, onu salonda ayağa kalkarak karşıladı. Giderken de kapıya kadar elini omzuna koyarak uğurladı. Batur birkaç gün sonra ayrılarak Kâbil’e gitti. Bana öyle geliyor ki, bu atanma, Bayur’un yurda hizmet kaygısı, yalansız olarak, Atatürk’e içki içmemesi öğüdü ve içmesine engel olma hareketinden ileri geliyordu.
O Hikmet Bayur ki, sevgisini, saygısını hiç eksik etmediği Büyük Adam’a “İçme Paşam” sözünü ilk söyleyebilmek cesaretini göstermiş; fakat bunu çok sevdiği Atatürk’ün yanından uzaklaştırılmak cezasıyla ödemişti. Nitekim Hikmet Bayur haklı çıkmış, Atatürk de sonunda içkinin fenalığını anlamış, fakat iş işten geçmişti.
Anılarla Atatürk, İstanbul Görsel Yapım Prodüksiyon