15 Mayıs 1922, İzmir’in Yunanlılarca işgalinin üçüncü ve son matem yılına giriyoruz. Önceleri Balıkesir’de çıkarılan “İzmir’e Doğru” gazetecileri, rahmetli Vasıf ve Necati ile beraber bir müsamere hazırlamaktayız.
Düşman zulmünü gösteren piyesin provalarında beş altı yaşlarında, uzun
kirpikli, ince yapılı bir çocuk, yaşından beklenmeyecek bir duyarlılıkla, sahnede yumruklarını sıkarak “kahrol”, “canın çıksın” gibi sözleri söylüyor.
Yazar arkadaşlardan İzzet Ulvi’nin çocuğuymuş. Babasına kehanet yapıyorum:
– Eğer piyesin oynandığı gece bu çocuk şiir okuyacak olursa, o kadar
alkışlanacak ki, Gazi onu yanına çağırıp okşayacak ve İzzet Ulvi birdenbire “Gültekin’in Babası” diye meşhur olacak.
Gazi gerçekten piyesi izlemeğe geldi. Hem de kendisi için özel ayrılmış
yere girmeyerek, halk arasına karışmak için, orta yerde bizim önümüze
rastlayan sıraya oturdu. Küçük Gültekin şiirini aynı şekilde okudu. Gültekin
şiddetle alkışlanıyor. Genel istek üzerine şiirini yeniden okuması isteği ile
yeniden sahneye çıkarıldığında “okumam” diye sahneden kaçıverince, herkes şimdi ne olacak diye merak içerisinde beklemeye başladı. Gazi, çocuğu
çağırttı, kucağına aldı ve cebinden altın kordonlu, altın kapaklı saatini çıkarıp Gültekin’e verdi.
Atatürk’ün çocuk sevgisi ile örnekler bunlarla da sınırlı değildi.
İsmail Habib, Atatürk İçin…, s. 98