Münir Hayri Egeli anlatıyor:
Birçok kimsenin düşündüğünün aksine Atatürk’e ve istediklerine muhalif fikir söylemek kabildi. Hatta samimi olmak şartıyla makbuldü.
Atatürk bir Balıkesir seyahatinde kendisine Millî Mücadele’de yakın hizmetler etmiş bir kimsenin müracaatı ile karşılaştı. Bir mevzuda haksız olarak mahkum olduğunu söyleyerek şikayet etti. Atatürk:
“Haklısın, meseleyi ben de biliyorum” dedikten sonra refakatinde bulunan genç bir adliye müfettişini çağırdı. Mevzuyu anlattı ve kararın düzeltilmesini istedi. Müfettiş hikayeyi dinledikten sonra:
“Efendimiz, karar bütün adli sıralardan geçtikten sonra tekemmül (tamamlanma) etmiş. Hükmün infazından başka yapılacak kanuni çare yoktur.” Bunun üzerine Atatürk:
“Ama ben söylüyorum, bu iş haksızdır. Çünkü ben bu işin usulünü biliyorum.” dedi. Genç adliye müfettişi ısrar etti:
“Efendimizin bu beyanı kanun nazarında bir değişiklik yapamaz. Adliye vekaletinin de bir şey yapmasına imkan yoktur.”
Ortada soğuk bir hava esti. Şimdi bir fırtına kopacağına hüküm veriliyordu. Fakat Atatürk şayanı hayret bir sükunla sordu:
“Peki, bir adli hata olursa kanun bunun tashihini öngörmez mi?” Müfettiş:
“Yeni delille mahkemenin tekrarı istenebilir.” O vakit, Atatürk, müracat eden zata döndü:
“Size teşekkür ederim ve müracaatçıya da. Ama neden bana vaktiyle müracaat etmedin? Zamanında gelir şahitlik ederdim. Beyhude mahkemeleri de kanunu da işgal etmezdin. Her vatandaş, hatta reisicumhur dahi olsa adalete hürmetle mükelleftir.
Anılarla Atatürk, İstanbul Görsel Yapım Prodüksiyon