Milleti asırlarca başkasının hırs ve faydalanma vasıtası kılan en büyük düşmanı, bilgisizliktir; milleti asırlarca kendi benliğine sahip yapmayan, milleti asırlarca kendi hakkında ihtiyatsız bulunduran hep bu bilgisizliktir. Hükümdarların, şunun, bunun milleti esir gibi, köle gibi kullanmaları, bütün vatanı kendi özel arazileri gibi saymaları, hep milletin bu bilgisizliğinden istifade edilmek sayesinde idi. Gerçek kurtuluşu istiyorsak her şeyden evvel, bütün kuvvetimiz, bütün sür’atimizle bu bilgisizliği yok etmeye mecburuz. Burada bilgisizliği yalnız okuyup yazmak mânasına almıyoruz. Üç buçuk, dört sene evvel, kendisini esaret ve ölüme boyun eğmesi hakkında hükümdarının verdiği emirlere, neşrettiği fetvalara, gönderdiği ordulara karşı ayaklanmakla bu bilgisizliği yırttığını ve bu bilmezlikten sıyrıldığını ispat etti. Lâzım gelir ki, millet bir daha o bilmezliğe düşmesin! Hepimize düşen vazife, dimağları bir daha bu bilgisizliğe düşmemek için hazırlamaktır; bunu yapmak için aklen, mantıken, dinen hiçbir güçlük düşünülmüş değildir. Bu yolda önümüze herhangi bir engel çıkarsa, doğru bildiğimiz yolda herhangi bir kara kaya meydana gelirse derhal o engeli yıkmak, o kayayı parçalamak, memleketin şerefini, namusunu,hayatını düşünenler için borçtur, farzdır, ilâhî emirdir.
1923 (M.E.İ.S.D.I, s. 15)