Büyük Önder, 1927 yılı başlarından itibaren Ankara’da geceli gündüzlü süren ve belgelere dayanan büyük bir incelemeye koyulmuştu. Son derece önemli belgelerle yüklü bu kişisel dosyalarını tek tek açıyor; her bakanlığa ayrı ayrı hazırlattırdığı 1920-1926 dönemine ait ayrıntılı raporları tarıyordu. Ulaştığı bulgu ve düşünceleri, baygın düşüren bir yoğunluk içerisinde yazıcılarına kaleme aldırıyor, gündüz yazılan tüm bu metinleri, akşam olduğunda Ankara’daki aydınların eleştiri ve değerlendirmelerine sunuyordu. Beklenmedik bir kalp krizi geçirmemiş olsaydı, Çankaya’da başlattığı bu çalışmayı yine Çankaya’da tamamlayacaktı. Ancak bu rahatsızlık, doktorlarının da önerisiyle, deniz havasında dinlenmesini gerektirdiğinde, 1 Temmuz 1927’de, 8 yıldır ayak basmadığı İstanbul’a geçmeye karar verdi. Sağlık durumu değişmiş ancak çalışma kararlılığı değişmemişti. Çankaya’daki gizemli çalışmasını Dolmabahçe Sarayı’na taşıdı ve aynı yılın 30 Eylülüne dek süren bir çabayla incelemesini tamamladı.
Ardından Ankara’ya döndü ve incelemesini TBMM’nin ikinci binasında, İsmet Paşa’nın Parti Başkan Vekili olarak başkanlık ettiği Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilk büyük kongresinin 15-20 Ekime denk gelen ilk altı gününde okuyarak sundu. Milletvekilleri, parti temsilcileri, hükümet temsilcileri, üst düzey komutanlar, yabancı diplomatlar ve özel davetlilerin bulunduğu bir topluluğa yapılan konuşma 36 saat 31 dakika sürmüş ve başta Hâkimiyet-i Milliye olmak üzere altı gün boyunca gazetelerden günü gününe yayımlanmıştı. CHP’nin savaş kazanan ve devlet kuran parti niteliğini vurgulamak amacıyla, Sivas Kongresi birinci kongre kabul edildiğinden “ikinci” sıfatıyla açılan Kongrede, Mustafa Kemal Paşa’nın konuşmasının ana teması, Kurtuluş Savaşının ve kurulan yeni devletin bilânçosu idi. Gazi, dünya hitabet tarihinde eşine az rastlanır kapsamda bir hesap vermekte ve Batılıların tanımladığı gibi bir “Konuşma Maratonu” ortaya koymaktaydı. Bu bir Söylev idi. Genç bir subay olduğu yıllarda hitabet yeteneği ile tanınan, bu yeteneklerini gerek Kurtuluş Savaşını yönetirken gerekse de kişisel külliyatını oluştururken en etkin bir biçimde kullanan büyük önder, gündemi yeni bir yapıt, bir başyapıt ile denetimi altına almıştı. Peki, ama neden? Bu sorunun yanıtını Enver Ziya Karal’ın saptamalarında arayalım.
“Atatürk, önemli gördüğü konularda düşüncelerini yazı ile saptamayı severdi. Askerlik görevleri sırasında bu görevleri ile ilgili 5 kitap ve iki büyük rapor yazmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında, gazetelerde isimsiz makaleleri çıkmıştır. Daha sonraları, yine çeşitli konularda, isimsiz makaleleriyle, mütareke devri anılarını da yayımlamıştır. Öte yandan Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara Hükümetinin haberleşme araçları yetersizdi. İstanbul’da da sıkıyönetim vardı. Devrim olayları yalnız yabancılar için değil, kendi yurttaşlarımız için de oluşum ve nedenleri bakımından yeteri kadar açık değildi. Bir açıklama gerekti. Kurtuluş Savaşından sonra, savaşa karışmış olan kişiler, anılarını yayımlamaya başlamışlar ve kimileri, savaşı başlatmış olduklarına başlıca etken oldukları iddiası içindeydiler.”
Atatürk, Kurtuluş Savaşı bittikten sonra, komutanların, ve devlet adamlarının yayınladıkları anı kitaplarında ve gazetelerde yoğun olarak çıkan beyanat, demeç ve röportajlarda, Ulusal Bağımsızlık Savaşı hakkında doğru olmayan bilgilerin bulunduğunu görmüştür. Bu yanlış bilgilerin, gelecek kuşaklarda bilgi kirliliğine neden olacağını düşünmüş ve olayların gerçek nitelikleri hakkında bilgi sahibi olabilmek için, onların asıl nedenlerinin ve etmenlerinin bilinmesi gerektiğini savunmuştur. Bu nedenle Söylev’i, belgelere dayalı olarak kaleme almıştır. Bu belgeler, 19 Mayıs 1919 gününden başlayarak, özellikle kendisinin karargâhında sakladığı tüm yazışmalardan, Meclis açıldıktan sonraki tutanaklardan ve bakanlıklara hazırlattığı ayrıntılı raporlardan oluşmaktadır.
İşte bu koşul ve gerekçeler içerisinde, Mustafa Kemal Paşa 1927 yılının ilk yarısında bir anlamda halkın belleğinden ve görüş alanından uzakta yaşanan 9 yıllık bir dramı belgelerle sunmak, bu dönemde rol oynayan kişi ve grupların sicilini ortaya koymak, gelinen noktayı çözümlemek ve gidilmekte olan yolu göstermek amacıyla esaslı bir konuşma için yoğun bir çalışma içerisine girmişti. Nitekim Mustafa Kemal Paşa’nın kendisi de Söylev’inin amacını, yine Söylev’indeki bir kesitte şöyle açıklamıştı:
- Geçmişte kalan kimi olayların yani tarihin doğru anlaşılmasına yardımcı olmak.
- Ulusal varlığımız için önemli olan konularda, ulusun ve gelecek kuşakların dikkatli ve uyanık olmasını sağlamak.
Falih Rıfkı Atay, Çankaya: Atatürk Devri Hatıraları, İstanbul, 1953, s. 460; Yakup Kadri Karaosmanoğlu, “Hatıralar: Yorulmak Bilmez Atatürk”, Ulus, 13 Temmuz 1961.
İstanbul Ansiklopedisi, Cilt: III, İstanbul, 1948, s. 714; Afet İnan, “Atatürk’ün Büyük Nutuk’unun Müsveddeleri Üzerinde Arkadaşlarının Eleştirilerini Dinlemesi ve Gençliğe Seslenişi”, Atatürk’ün Büyük Söylev’inin…, s. 33-38; Muzaffer Erendil, “Atatürk’ün Nutuk (Söylev) Adlı Eseri Üzerine Bir İnceleme”, IX.Tarih Kongresi-Bildiriler, Cilt: III, Ankara: TTK Yay., 1989, s. 1872.
İsmail Arar, Büyük Nutuk’un Kapsamı, Niteliği, Amacı”, Atatürk’ün Büyük Söylev’inin…, s. 120.
Enver Ziya Karal, Atatürk’ün Büyük Söylev’inin…, s. 30 (Tartışmalar ve Açıklamalar Bölümü)
SÖYLEV (1919-1927) ve DEMEÇLER (1928-1938) syf: 12-14