Cumhuriyetin 1930 Dünya Ekonomik Bunalımı’na kadar olan ilk yedi yıllık evresi, dünyada da savaş sonrası süregelen bunalımların, geçici bir dengeye bağlandığı dönemdi. Bununla birlikte, Birinci Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan siyasal tablo ve yenenlerce bir bakıma dayatılan sözde barış antlaşmaları, enkazı ve tozları henüz kalkmamış dünya savaşının her an güçlü bir artçısının olabileceğini göstermekteydi. Bu nedenle, sağlanan istikrar ortamı aslında oldukça temelsiz ve göreliydi. ABD, Almanya ve Japonya’da refahın yükselmesi, Avrupa’nın demokrasi ve dikta rejimleri arasında bir bölünme sürecine girmesi, Latin Amerika’da sosyalizm, Kuzey Afrika’da ise bağımsızlık arayışlarının güçlenmesi, dönem içinde öncelikle dikkati çeken gelişmeler olacaktı. Bu arada, Birinci Dünya Savaşı’nın Batı demokrasilerinde uyandırdığı imgeler “ölüm, yıkım, dehşet, ziyan ve savaşın tümüyle boşuna olduğu” yönünde gelişmekteydi. Ayrıca var olan tüm kötülükler de 1914 Temmuzunda alınan kararın budalalığına mal edilmeye başlanmıştı. Dolayısıyla, savaştan yenik çıkan Alman ve Macar ulusları ile İtalya ve Fransa’nın doyumsuz faşistleri dışında; savaş ve militarizm karşıtlığı gündemin ana maddesi haline gelmeye başlamış ve silahsızlanma politikaları öne çıkmıştı. Bu tablo içersinde, Türkiye’nin de bir demokrasi arayışı içinde olduğu, ancak çevresini kuşatan komşularının ise henüz bu aşamaya gelememiş oldukları dikkat çekmekteydi. Dolayısıyla, sıklıkla tanık olunan bir yanılsamanın tersine; Türkiye, 20. yüzyılı bir demokrasi yüzyılına taşımak konusunda Avrupa’ya öykünmek şöyle dursun, pek çok Avrupa ulusuna yol göstericilikte bulunduğu bir noktadaydı.
Ne var ki demokratikleşme konusundaki bu içtenlik ve istikrar, ne yazık ki ülkenin nesnel koşullarından kaynaklanan çeşitli engellerden de olumsuz yönde etkilenmekteydi. Ülkenin, özellikle de ekonomik, toplumsal ve kültürel koşulları, demokrasiyi yaygın ve yerleşik bir yaşam biçimi durumuna getirebilmek için, daha yapılması gereken bir çok yenilik ve değişiklik olduğunu gösteriyordu. Söylev’in okunduğu 1927 yılının ortam ve panoramasını kavramanın, yalnızca Söylev’i değil, fakat Türk Devriminin koşullarını kavramaya da katkı sağlayacağı düşüncesiyle, bazı temel göstergelere ana çizgileriyle bir göz atalım:
1927 Türkiye’si, ilk bakışta, yalnızca % 10,6’sı okur-yazar olan ve % 16,3’ü kentlerde oturan 14 milyon nüfuslu bir köylü toplumu görüntüsü vermekteydi. İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Bursa ve Konya dışında nüfusu 40 bini aşan kent yoktu. Çalışan nüfusun ezici bir bölümü tarım kesiminde üretim yaparken, başta sanayi ve ticaret olmak üzere diğer meslek kollarında istihdam edilenler yok denecek kadar azdı.
Tüm bu tarım ülkesi görüntüsüne karşın, ülke topraklarının yalnızca % 4,86’sı ekilmiş durumdaydı ve bu ekili alanların da % 89,5’i tahıl idi. Dolayısıyla bu genç tarım ülkesinde; pamuk, tütün, susam, afyon ve patates gibi sınaî bitkiler ya da baklagiller henüz eser miktarda üretim düzeyindeydi. Tarımda makineleşmenin “yüz dönüm başına 3 tarım makinesi” oranını aşamadığı dikkate alındığında, bu acı tablodan başka türlüsü de düşünülemezdi.
İlkel bir geçimlik üretim düzenini karşılayan bu koşullar elbette, sanayi sektörü için de geçerliydi. Sayıları 65 bine ulaşan sanayi kuruluşlarının yarısının etkinlik alanı, tarımsal sanayi idi. Kaldı ki bütün kuruluşların % 79’u, çalışan sayısının 3 kişiyi geçmediği küçük atölyelerden oluşmakta ve % 95,68’i de motor gücünden yoksun bir biçimde üretim yapmaktaydı.
Tüm bu koşullar, gençliğe bırakılan olumlu kazanım ve yapıtların yanında, onlara derin sorumluluklar da yükleyen ve çağdaşlaşmak için neyi aşmaları gerektiğini açık bir biçimde tanımlayan koşullardı. İç siyasal kavga, görece sona ermiş; Bağımsızlık Mahkemelerinin etkinliğine son verilmiş ve Mustafa Kemal Paşa ve kadrosu üstünlük gücünü tümüyle ellerine almışlardı. Şimdi sıra toplumu dünü, bugünü ve yarını açısından aydınlatmak ve tasarlanan köklü devrimlerin arkasına, toplumsal bir destek koyabilmekteydi. Büyük Söylev, bu amaç için çalışan en görkemli araçlardan birisi olacaktı.
SÖYLEV (1919-1927) ve DEMEÇLER (1928-1938) syf: 11-12