Türk demokrasisinin kader günlerinden birisi olan o 15 Kasım gecesini ve Fethi Bey’i Halk Fırkası sıralarından izlemiş olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Politikada 45 Yıl adlı eserinde şu satırlarla canlı bir şekilde anlatmaktadır:
Zavallı Fethi Bey, işte bundan dolayıdır ki, İzmir ve Balıkesir’den döner dönmez, ayağının tozu ile Millet Meclisi huzuruna çıkıp, gece yarılarından sonraya süren fırtınalı bir oturumda, İzmir gezisindeki hadiselerin hesabını tek başına vermek zorunda kalacaktı. Tek başına diyorum. Zira, Serbest Fırka’nın, sayısı zaten on kişiden ibaret üyelerinin, her biri bir köşeye sinmiş, Halk Partililerin açtıkları yaylım ateşinin nişangâhı olarak, ortada yalnız Fethi Bey kalmıştı.
“İtiraf ederim ki, Fethi Bey’e karşı ben asıl o gün ya da geceden beri hürmet ve muhabbet hissi duymaya başlamışımdır. Üç yüz kişilik bir taarruz cephesi önünde, her yandan yaralar alarak, fakat hiçbir yılgınlık eseri göstermeyerek, kendini saatler ve saatlerce savunan o adam, bana halk destanlarındaki kahramanlardan, ya da din menkıbelerdeki ‘martyr’lerden biri gibi görünüyordu…
“Meğer Atatürk’ün beş-altı yıl önce, bize, ‘Fethi Bey büyük günlerin adamıdır” demekte hakkı varmış. Hele Fethi Bey sözü geçen meclis oturumunun sonuna doğru, artık fizik takati kesilip, kısık bir sesle, ‘Efendiler, bu her türlü ithamlarınıza tahammül edebilirim ama Mustafa Kemal Paşa’ya karşı bir harekete girişmiş olmam iddialarını reddederim. Böyle bir maksat taşımadığımı ispat için, şu andan itibaren Serbest Fırka’yı kapatma kararını vermiş bulunuyorum’ dediği vakit, bendeki pişmanlık, bir vicdan azabı halini alacaktır.
Osman Okyar-Mehmet Seyitdanlıoğlu, Atatürk, Okyar ve Çok Partili Türkiye, İş Bankası Yayınları, S.85