Kolektif zekâ her zaman bireysel zekâdan üstündür. Bu nedenledir ki ATATÜRK, “Egemenlik kayıtsız koşulsuz ulusundur.” ilkesi ile yola çıkmıştır. Ulusların başına gelen felâketlerin çoğu sorgulanmamış ve analizi yapılmamış bireysel düşüncelerin ürünüdür. Osmanlı Devleti’nin Birici Dünya Savaşı’na girişinde ve dolayısıyla Türk ulusunun bu savaşla gelen felâketleri yaşamasında da bireysel ve keyfî düşünce etkendir.
Türk milletinin başına gelmiş olan felâketlerin nedenlerini iyi teşhis eden ATATÜRK, attığı ve atacağı her adımı halkın kararına dayandırmayı ilke edinmiştir. Bağımsızlık Savaşı’nın en kritik anlarında acil karar durumlarında bile birçoklarınca zaman kaybı olarak değerlendirilmesine karşın ulusu temsil yetkisine sahip BMM kararı olmadan hareket etmemiştir. Kullandığı her yetkiyi ulustan almıştır.
ATATÜRK herhangi bir konuda karar vermeden önce mutlaka çevresindeki insanların da düşüncesini alır, farklı görüşlerden yararlanırdı. Yapmış olduğu yurt gezilerinde halkın sorunlarını görüp, halkı dinlemenin yanında yapmak istedikleri hakkında halkın eğilimini ve kararını görmeye de büyük önem verirdi. Bağımsızlık mücadelesine girişirken de Türk milletinin özgür yaşama arzusunu görmüş ve halktan aldığı bu mesajla mücadeleye atılmıştır. ATATÜRK’ün bu yöndeki tutumu ve davranışına aşağıdaki anekdot güzel bir örnektir:
Acı işgal günlerinde, önemli devlet adamlarının da hazır bulundukları toplantıda herkes, Türkiye’nin düştüğü acıklı duruma kendisine göre bir çare arıyor; Amerikan, İngiliz himayesinden dem vuruluyordu. Bir aralık, Mustafa Kemal Paşaya da ne düşündüğünü sordular. ATATÜRK, şu kısa yanıtı verdi:
“Efendiler, hepiniz konuştunuz, arzularınızı beyan ettiniz ve birbirinize sordunuz, hepinizi dinledik. Fakat … Anadolu’ya bir şey sordunuz mu? Anadolu’yu dinlediniz mi? Ona da soralım, bir de onu dinleyelim efendiler!”
Melih Sert
Arıburnu; Atatürk, Anekdotlar-Anılar, s. 232.