ATATÜRK hariç hiçbir lider kendi ulusunun yazgısını kökten değiştirme gibi bir devrim projesine cesaret edememiştir. O bu cesaretini halkını iyi tanımak ve sahip olduğu şaşmaz öngörüsüne olan inancından almaktaydı. Biliyordu ki uzun yılların ihmali halktaki kadercilik anlayışını güçlendirmiş ve düşünce felsefesinin üzerinde bir tortu gibi ölü toprağı oluşturmuştu. Sorun bu tortuyu yok edip düşünce felsefesini canlandırmak ile çözümlenebilirdi. Bunun en temel adımı ise halkın düşünce ufuklarının açılmasına katkı sağlayacak yeni Türk harflerinin en kısa sürede öğrenilmesi için, tüm yurttaşların kendisini sorumlu hissedeceği bir yarışın başlatılmasıydı. ATATÜRK’ün yeni harflerin sür’atle öğrenilmesi için 8 Eylül 1928’de İstanbul’da Sarayburnu Parkı’nda başlattığı kampanyada söylediği şu sözler bu bakımdan ilginçtir:
“Vatandaşlar, Arkadaşlar!
Çok söz, uzun söz bir şey için söylenir: Gerçeği anlamayanlara bunu anlatmak için… Ben bu dönemleri geçirdim.
Şimdi sözden çok iş zamanıdır. Artık benim için, hepiniz için söz söylemeye gerek kalmadı, düşüncesindeyim. Bundan sonra bizim için hareket ve eylem gereklidir. Çok işler yapılmıştır, ama bugün yapmaya zorunlu olduğumuz son değil fakat çok gerekli bir iş daha vardır: Yeni Türk harfleri çabuk öğretilmelidir. Vatandaşa, kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya öğretiniz. Bunu vatanseverlik ve milliyetperverlik vazifesi biliniz. Bu görevi yaparken düşününüz ki bir milletin, bir toplumun yüzde onu okuma yazma bilir, yüzde sekseni bilmez durumdadır. Bundan insan olanların utanması gerekir.
Bu millet utanmak için yaratılmış bir millet değildir; iftihar etmek için yaratılmış, tarihini iftiharla doldurmuş bir millettir. Fakat milletin yüzde sekseni okuma yazma bilmiyorsa bu hata bizde değildir. Türk’ün karakterini anlamayarak kafasını birtakım zincirlerle saranlardadır. Artık geçmişin hatalarını kökünden temizlemek zamanındayız. Hataları düzelteceğiz, hataların düzeltilmesinde bütün vatandaşların çabasını isterim. Sonuçta bir sene, iki sene içinde bütün Türk toplumu yeni harfleri öğreneceklerdir. Milletimiz yazısıyla, kafasıyla uygar dünyanın yanında olduğunu gösterecektir.
Halka doğru kadehini kaldırarak:
Eskiden bunun bin katını kendi köşklerinde gizli gizli içerek her türlü ahlâksızlığı, zevk ve sefa hâline getiren ve bunu da halktan gizleyen sahtekârlar vardı. Ben sahtekâr değilim, milletimin şerefine içiyorum.”
Erendil; s. 72.