Bir işin ahlaki bir değeri olması, ayn ayn insanlardan daha yüce bir kaynaktan çıkıyor olmasıdır. O kaynak, toplumdur, millettir. Gerçekten, ahlak bilgisi özel kişilerden ayn ve bunlann üstünde, ancak sosyal ve milli olabilir. Milletin sosyal düzen ve huzuru, şimdi ve gelecekteki refahı, mutluluğu, güvende olması ve korunur durumda olması, uygarlıkta ilerlemesi ve yükselmesi için insanlardan, her konuda ilgi, gayret, candan vazgeçmeyi, gerektiği zaman seve seve canın fedasını talep eden milli ahlaktır. Mükemmel bir millette milli ahlak bilgisinin gerekleri, o millet bireyleri tarafından adeta akıl süzgecinden geçirmeksizin vicdani, duyusal bir sebeple yapılır. En büyük milli his, milli heyecan, işte budur. Millet analannın, millet babalannın, millet hocalarının ve millet büyüklerinin; evde, okulda, orduda, fabrikada, her yerde ve her işte millet çocuklanna, milletin her bireyine bıkmaksızın ve sürekli olarak verecekleri milli terbiyenin amacı işte bu yüksek milli hissi sağlamlaştırmak olmalıdır. Ahlakın milli, toplumsal olduğunu söylemek ve toplum vicdanın bir ifadesidir demek, aynı zamanda ahlakın kutsal sıfatını da tanımaktır. Ahlak kutsaldır; çünkü aynı değerde eşi yoktur ve başka hiçbir çeşit değerle ölçülmez. Ahlak kutsaldır; çünkü en büyük ahlaki gerçeklik sahibi bir yapana dayanır. O yapan, yalnız ve ancak toplumdur. Ondan başka bir yapan yoktur. Allah dışında düşünce sahibi olanlar için, örnek bir şekilde düşünülmüş toplum dahi sadece bilinçte vardır. Çünkü vicdanlarımız üzerinde etkili olan ruhsal hayat, toplumun bireyleri arasındaki eylem ve tepkilerden oluşur. Gerçekte toplum, yoğun bir düşünce ve ahlaki çalışma odağıdır. Din birliğinin de bir millet oluşumunda etkili olduğunu söyleyenler vardır. Fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz. Türkler, tslam dinini kabul etmeden önce de büyük bir millet idi. Bu dini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin (Farslann) ve ne de diğerlerinin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine etki etmedi. Aksine, Türk milletinin milli bağlarını gevşetti; milli duygularını, milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü Hazreti Muhammed’in getirdiği dinin gayesi, bütün milliyetlerin üstünde, tamamını kapsayan bir ümmet siyaseti idi.
Medeni Bilgiler, S. 43-44