Salih Bozok Anlatıyor:
” “Armutlu” isminde bir köyden geçerken ora ahalisi askeri seyretmek için yol kenarına çıkmışlardı. Yanık bakraçları, kırık testileriyle de geçen askerlere su veriyorlardı. Bunların önünden geçerken, arabalara ve hayvanlara rast geldiğimiz için yol vermek ve yolun açılmasını beklemek üzere otomobili durdurmuştuk. Gazi Paşa bir sigara yakmak üzere toz gözlüğünü gözünden kaldırdığı zaman köylülerden yaşlıca bir adam, ani bir hareketle kalabalığın arasından ayrıldı. Otomobile yaklaştı. İhtiyar köylü bir müddet Gazi’nin yüzüne baktıktan sonra elini koynuna soktu ve çıkardığı kartpostalı avucu içinde saklayarak otomobilin basamağına bastı. Olanca dikkatimle ihtiyarı tetkik (inceleme) ediyordum. İhtiyar bir karta, bir de paşanın yüzüne baktıktan sonra sağ elinin şahadet parmağını evvelâ karta sonra paşaya yöneltti ve:
“Bu sensin!” diye bağırdı ve ardından köylülere döndü:
“Arkadaşlar, bu Mustafa Kemal’dir!” dedi. Bunu işiten köylüler, kadın, erkek ellerindeki testileri, bakraçları atarak her taraftan otomobile girdiler. Gözyaşları dökerek paşanın kalpağını, omzunu öptüler, paşanın ayağındaki tozları sürme gibi gözlerine çekenler vardı.
Köylünün elindeki kart kim bilir ne zamandan beri ve ne zorluklarla sakladığı paşanın bir fotoğrafı idi.
Köylüleri Paşa’nın etrafından ayırmak çok zor olduğu için, soföre, naçar (çaresiz) motoru işletmesini söyledim. Motor işleyince mecburen ayrıldılar. Hareket ettik, fakat sesleri hâlâ bizimle beraber geliyordu:
“Yaşa Paşamız.. Namusumuzu, hayatımızı kurtardın, hepimiz sana kurban olalım.”
Yunanlılar tarafından yakılıp yıkılmış olan bu havaliden geçtiğimiz sırada karşılaştığımız bu samimî tezahürat bizi her defasında ağlatmıştır. Halkın böyle heyecanla icra ettikleri candan tezahürat arasında köylerden ve kasabalardan geçerek Nif’e (bugünkü adıyla Kemalpaşa) akşamüzeri ulaşabilmiştik. Gazi Paşa, buradan İzmir’in kaç kilometre mesafede olduğunu sordu. Nifliler İzmir’den 25 kilometre uzakta olduğumuzu söylediler. Başkumandan Paşa civarda uygun bir tepeden İzmir’i seyretmenin mümkün olup olmadığını sordu. Belkahve denilen mahalden İzmir’in göründüğü cevabını verdiler.
Gayri ihtiyarî bağırmışız: “Deniz!..”
Bunun üzerine Gazi Paşa hazretleri otomobile binerek, Belkahve’ye hareket emrini verdiler. Oraya geldik. İzmir’in, üzerinde kuran körfezi görür görmez, birden gayri ihtiyarî:
“Deniz!…” diye bağırmışız.
Hakikaten, oradan İzmir’in körfezi, Kadifekale ve diğer bazı bölgeler gayet iyi görülüyordu. Güneş bir defa daha gurup (batıyor) ediyordu ki, hatırası aziz Türkiye’miz üzerinde ilelebet payidar olan bir manzarayı bizzat seyretmek saadetini tattık. Kadifekale’ye Türk bayrağı çekiliyordu. Güneş yavaş yavaş alçalmış, İzmir Körfezi’nin yeşil sularında erimişti. Hiç birimiz Belkahve’den ayrılamıyorduk. Bu arada ağaçlıklar arasından bir araba sesi geldi. Tek atlı bir yol arabası İzmir cihetinden gelmekte ve arabacı şarkı okumakta idi. Arabacıya nereden geldiğini sorduk. Gür bir sesle: “İzmir’den!” dedi.
“İzmir’de ne var ne yok?” dedik.
“Askerlerimiz Kordon’da geziyor.” cevabını verdi.
“Doğru mu söylüyorsun?” diye sorduk.
“Nah, işte İzmir, gidin de bakın!” diye körfezi işaret etti ve yoluna koyuldu.
Yürüyüş nizamında ilerleyen bir fırka
Daha bir müddet orada kaldıktan sonra Nif’e dönmek üzere hareket ettik. Yolda bir fırkanın İzmir’e doğru yürüyüş nizamında ilerlediğini gördük. Efrat (asker) günlerce süren yürüşlerine rağmen yorgunluk belirtisi göstermiyor, bir an evvel İzmir’e ulaşabilmek için can atıyordu. Gazi Paşa bana:
“Askerlere, arkadaşlarının İzmir’e girdiklerini söyle!” dedi. Emri tebliğ etmek üzere ayağa kalktım. Kolbaşına elle işaret ederek kıtayı durdurdum.
“Arkadaşlar nereye gidiyorsunuz?” diye sordum.
“İzmir’e!” diye haykırdılar.
“Süvarilerin İzmir’e girdiklerini biliyor musunuz?” dedim ve arkadaşlarının İzmir’e girdiklerini haber verdim. İçlerinden biri:
“Aferin be!” diye bağırdı. Hepsi birden şevkle yollarına devam ettiler, biz de Nif’e döndük.
Geceyi Nif’te geçirdik. Gazi Paşa ertesi günü İzmir’de kendilerine bir ikametgâh ayarlamak üzere erkenden hareketimi buyurdular. Emirleri gereğince sabahleyin henüz şafak sökerken arkadaşım Mahmut Saydan, Ruşen Eşref ve Paşa hazretlerinin maiyetinde şifre memuru Memduh Beylerle beraber hareket ettik.
Anılarla Atatürk, İstanbul Görsel Yapım Prodüksiyon