Bir gün Çankaya civarında bir köylü evine gitmiştik. Girdiğimiz kulübede ihtiyar bir köylü ile karısı oturuyordu. Bize ikram ettikleri kahveleri içerken Atatürk köylü ile konuşmamı söyledi. Ben bu emre itaat
ederek ak sakallı köylüye ilk aklıma geleni sordum:
– Sen Gaziyi tanır mısın?
İhtiyar beni saçma bir soru sormuşum gibi baştan ayağı süzerek:
– Gaziyi tanımayan var mı ki? Dedi ve ilave etti:
– Her hafta Hacı Bayram Camiinde Cuma namazı kılarmış. Ta göbeğine
kadar sakalları varmış. Melek gibi nurlu yüzlü, peygamber gibi mübarek bir ihtiyarmış!
Gülmemi zor tutarak Atatürk’ün tamamen tıraşlı ve genç yüzüne baktım.
O, kaşlarını kaldırarak kendini tanıtmamamı emretti. Dışarı çıktığımız
zaman da güldü ve :
– Varsın, o öyle bilsin. Hakikati öğrenmek belki biçarenin hayalini
yıkar. Onun hayalindeki şirin sakallıyı öldürüp de sevgisini kaybetmenin ne anlamı var?
Kemal Arıburnu, Atatürk (Muhtelif Cepheleriyle), Ankara: 1953 s. 14.