Sayın sanatkarlar, sevgili arkadaşlar; bizi yanlış yola sürükleyen kötü insanlar bilirsiniz ki, çok kez din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz; görürsünüz ki, ulusu yok eden, köle eden, çökerten kötülükleri hep din kılığı altında inançsızlıktan ilinçli davranışlardan gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırırlar. Oysa, Tanrı’ya şükür, hepimiz müslümanız; hepimiz dindarız. Bizim artık dinin gereklerini öğrenmek için şundan bundan ders ve akıl almaya ihtiyacımız yoktur. Analarımızın, babalarımızın kucaklarında verdikleri dersler bile bize dinimizin temel ilkelerini anlatmaya yeterlidir. Buna karşın hafta tatilleri dine aykırıdır gibi yararlı ve akla, dine uygun sorunlar hakkında sizi aldatmaya, doğru yoldan saptırmaya çalışan kötü kişilere yüz vermeyin. Ulusumuzun içinde gerçek ve ciddi din bilginleri vardır. Ulusumuz böyle din bilginleriyle övünür. Onlar ulusumuzun, toplumumuzun güvenini kazanmışlardır. Böyle bilginlere gidin. “Bu bay bize böyle söylüyor, siz ne diyorsunuz” diye sorun. Ancak genelde buna ihtiyaç yoktur.
***
Eğer onlar hakkında benim kişisel tutumumu öğrenmek isterseniz derim ki, ben onların düşmanıyım. Onların olumsuz yönde atacakları bir adım, yalnız benim kendi inancıma değil, yalnızca benim amacıma değil, o adım ulusumla ilgili, o adım benim ulusumun yaşamına karşı kötü niyetli bir davranıştır. O adım ulusumun yüreğine yöneltilmiş zehirli bir hançerdir. Benim ve benimle aynı düşüncede olan arkadaşlarımın yapacağımız şey, ne olursa olsun, o adımı atanı tepelemektir. Sizlere bundan da öte bir şey söyleyeyim. Olacak şey değil ya, bunu sağlayacak yasalar olmasa, bunu sağlayacak meclis olmasa, öyle olumsuz adım atanlar karşısında herkes çekilse ve ben kendi başıma kalsam gene tepeler, gene öldürürüm.
Şubat 1923, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II
Gerçeği açıklamak zorundayız: bütün İslam toplumlarında yanlış düşünce ve görüşler yaygın olduğu içindir ki Doğu’dan Batı’ya kadar İslam ülkeleri düşmanların ayakları altında çiğnenmiş, düşmanların kölelik zincirlerine vurulmuştur.
***
Müslüman topluluklar içinde bizim ulusumuz olan Türklerin geleneklerinde ve süregelmiş davranışlarında öyle yanlış, bozuk şeyler pek yoktu. Türk toplumunun gelenekleri, İslamın gerçeklerine yakın ve uygundu. Ancak Türklerin bulundukları yerler, yaşadıkları bölgeler nedeniyle, bir yandan İran, öte yandan Arap ve Bizans ulusları ile komşu durumunda idiler. Kuşku yok ki, böyle durumların ulusların üzerinde etkileri görülür. Türkler, temas ettikleri bu ulusların sağlıklı olmayan törelerinin kötü yönlerinin etkisi altında kalmaktan kendilerini alı koyamamışlardır. Bu hal, kendilerine düzensiz, bilim ve insanlığa aykırı görüş ve düşünceler aşılamaktan geri kalmamıştır. İşte düşüşümüzün belli başlı nedenlerinden biri budur.
***
Hepiniz bilirsiniz ki, Peygamber Efendimiz, Tanrı hükümlerini iletmekle görevli kılındığı tarihte çevre ülkelerde türlü
uluslar vardı. Müslümanlığı bütün insanlığa kabul ettirmek için Tanrı uğruna kılıç çeken Arap savaşçılar, yüzyıllarca yüksek bir uygarlığa olan, ulusal geçmiş ve töre ve geleneklerine bağlı bir çok ulusu, Türkler, İranlılar, Mısırlılar, Bizanslılar gibi ulusları az zamanda İslamiyetin sınırlan içine aldılar. Gene teknik açıdan, bilimsel açıdan ve maddi açıdan görüyorsunuz ki, herhangi bir ulus yeni bir biçim alınca, devleti bütün ilkeleriyle benimsemekte, sindirmekte güçlüklere uğruyor. Hep uzun bir geçmişin kendi varlığında yaşadığını görüyor. Hep yüzlerce yıllık uygarlığın, kendi toplumsal yapısına sağlamca yerleştirdiği alışkanlıklara bağlı kalıyor; ve böylece her yeni bir şey alan uluslarda yeni ile eskinin birbirine karıştığını, yeni bir şeyin ilkeleriyle kendinde var olan eski ilkelerin karıştırıldığını görüyoruz. Bu doğal kural İslamiyeti kabul eden uluslarda söylediğimiz gibi ortaya çıktı. Yüce İslam dininin çok yüksek, çok değerli gerçeklerini bu uluslar olduğu gibi almamakta direndiler. İslamlığın ilk parlak dönemlerinde, geçmişin ürünü olan sakat törelerin bir süre için kendini göstermeye ve etkide bulunmaya güçleri yetmemişse de, biraz sonra İslam gerçeklerine sarılmaktan, İslamiyet ilkelerine uygun davranmaktan çok, geçmişten kalma töre ve inançları dine karıştırmaya başladılar.
Mart 1923, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II
Bunca yüzyıllarda olduğu gibi bugün de ulusların bilgisizliğinden ve bağnazlığından yararlanarak bin bir türlü siyasal ve kişisel amaç ve çıkar sağlamak için dini bir alet, bir araç olarak kullanma girişiminde bulunanların yurt içinde ve dışında bulunuşu bizi bu konuda söz söylemekten, ne yazık ki, henüz alıkoyamıyor. İnsanlıkta din duygu ve bilgisi her türlü boş inançlardan sıyrılarak, gerçek bilim ve tekniğin parlak ışıklarıyla yıkanıp yetkin bir hale gelinceye kadar din oyunu aktörlerine her yerde rastlanacaktır.
***
Ulusumuz yüzyıllar boyunca bu boş görüşlere dayanılarak yönlendirildi. Ama ne oldu? Her gittiği yerde milyonlarca insan bıraktı. Yemen çöllerinde kavrulup yok olan Anadolu çocuklarının sayısını biliyor musunuz dedim. Suriye’yi korumak için, Mısır’da barınabilmek için, Afrika’da tutunabilmek için ne kadar insan şehit oldu, bunu biliyor musunuz? Ve sonuç ne oldu, görüyor musunuz dedim. Halifeyi dünyaya meydan okumak ve onu bütün Müslümanların işlerinde yetkili kılmak düşüncesinde olanlar, bu görevi yalnız Anadolu halkından değil, onun sekiz on katı insandan oluşan büyük İslam topluluklarından istemelidir. Yeni Türkiye halkının artık kendi varlık ve mutluluğundan başka düşünecek bir şeyi yoktur. Başkalarına verilecek en küçük bir şeyi kalmamıştır.
***
Kerbela, hafid-i Peygamberi (Peygamber’in torunu), seyf-i mübarek (kutsal kılıç), müşerref (onura erişmiş) .. Bunlar gibi halkça beğenilebilecek sözlerle ulusu aldatmaya kalkışanlar artık insaf etsinler! Halk da gözünü açsın, sağ görüsünü arttırsın!
***
Masum halka beş vakit namazdan başka geceleri de fazla namaz kılmayı öğütleyen kişi ömründe hiç namaz kılmamış bir politikacı olursa, bunun amacı anlaşılmaz olur mu?
Ekim 1927, Nutuk