Tanrı’nın yaratma gücü insanları iki cins olarak yaratmıştır. Bunların biri olursa ötekinin de olması şarttır. Hazret-i Adem ile Hazret-i Havva’nın nasıl yaratıldıkları ile ilgili kuramlar birbirine uymaz. Bunlardan söz etmeyeceğim; onlardan sonraki çağlardan başlayacağım. Şuna inanmak gerekir ki, yeryüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir. Nitekim, hepimiz padişahlar hakkında kuruntuya dayanan görüşler besliyorduk. Bunlar analarımızın kafalarımıza soktuğu yanlış düşüncelerin sonucu idi. Bir toplum, iki cinsten yalnız birinin çağın gereklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarıdan fazlasıyla zayıf kalır. Bir ulus ilerlemek ve uygarlaşmak isterse özellikle bu noktayı temel olarak kabul etmek zorundadır. Bizim toplumuzun başarısızlığı kadınlarımıza ilgisizliğimizden kaynaklanmaktadır. İnsanlar dünyaya yazgılarındaki süre kadar yaşamak üzere gelmişlerdir. Yaşamak demek etkinlik demektir. Bu nedenle, bir toplumun bir üyesi etkin iken öteki üyesi boş durursa, o toplum felç olmuş demektir. Bir toplumun yaşamında çalışması ve başarı kazanması için, çalışmanın ve başarılı olabilmenin bağlı bulunduğu bütün gerek ve koşulları kabul etmesi zorunludur. Bundan ötürü, bizim toplumumuz için bilim ve teknik gerekiyorsa, bunları aynı derecede hem erkeklerimizin, hem kadınlarımızın edinmeleri gerekir. Bilirsiniz ki, her alanda olduğu gibi, toplumsal yaşamda da görev bölünmesi vardır. Bu genel görev bölünmesinde, kadınlar kendilerine düşen görevleri yapacakları gibi, aynı zamanda toplumun refahı, mutluluğu için çok gerekli olan genel işlere de katılacaklardır. Kadının ev içi görevleri en küçük ve önemsiz görevleridir.
Ocak 1923, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II
Kadının en büyük görevi analıktır. İlk eğitim gördüğümüz yerin ana kucağı olduğu düşünülürse, bu görevin önemi gereğince anlaşılır. Ulusumuz güçlü bir ulus olmaya kesin olarak kararlıdır. Bugünün gereklerinden biri de, kadınlarımızın her alanda yükselmelerini sağlamaktır. Bu nedenle, kadınlarımız da, genel bilim ve teknikle donatılmış olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğrenim derecelerinden geçeceklerdir. Ve sonra toplumsal yaşamda erkeklerle birlikte yürüyerek birbirlerine yardım edecek, birbirlerini destekleyeceklerdir. Baylar, bağışlayın, bir noktayı açıklamak için bir an duracağım. Baylar dediğim zaman bu, bayanlar ve baylar demektir. Kolaylık olsun diye ve bayanlarla bayların tam birliğini belirtmek için böyle söylemeyi uygun buldum. Düşmanlarımız bizi dinin etkisi altında kalmakla suçlarlar ve durup ilerleyemememizi, gerileyişimizi buna bağlarlar. Bu yanlıştır. Bizim dinimiz hiçbir zaman kadınların erkeklerden geri kalmasını istememiştir. Tanrı’nın buyurduğu şey, müslüman erkek ve kadınların birlikte bilgi edinmesidir. Kadınlar ve erkekler bu bilgiyi aramak ve nerede bulurlarsa oraya gitmek ve kendilerini onunla donatmak zorundadırlar. İslam tarihi incelenirse görülür ki, bugün kendimizi bin türlü sınırlamalara bağlı sandığımız şeyler yoktur. Türk toplum yaşamında kadınlar bilim, kültür bakımından ve başka alanlarda erkeklerden kesinlikle geri kalmamışlardır. Belki ileri gitmişlerdir. Bugün ülkemize bir bakalım. Göreceğimiz iki evre vardır. Birisi tarlalarda erkeklerle birlikte çalışan, eşeklerine binerek öteberi satmak için kasabalardaki pazar yerine giden, oralarda kendisi yumurta ve tavuğunu satan ve ondan sonra evi için gereken şeyleri kendisi satın alarak köyüne dönen, ve genel işlerde kocasına, kardeşlerine yardım eden kadınlar. Ben bu kadınlar arasında kocalarından daha iyi işten anlayanlara ve hesap yapanlara rastladım. Bir gün Akşehir dolaylarında bir köye gittim. Çok yağmur yağıyordu ve soğuk vardı. Kendimi belli etmeyerek bir evin önünde duran bir kadına: “- Hemşire yağmur var, soğuk var, beni misafir eder misiniz?” dedim. Hiç duraksamadan: “- Buyurun” dedi ve beni bir odaya aldı. Odada ateş olmadığı ve yeni bir ateşin yakılması uzun süreceğinden:
“- İsterseniz bizim odaya gidelim. Orada ateş var” dedi. Gittik, sonra komşulardan birkaç kadın ve erkek geldi. Beraber konuşmaya başladık. Konuşurken bana en önemli soruları soran kadınlar oldu. Askerin, düşmanın durumunu, en tehlikeli düşmanın hangisi olduğunu sordular. Ve bunları sorarken hiç bir sıkıntı ve çekingenlik göstermediler. İnsanca konuştular. Fakat sonra benim kim olduğumu anlayınca kaygılandılar. Kendilerine bir zarar geleceğini sanarak korktular. Çünkü şimdiye kadar resmi bir adamla konuşmayı büyük bir kabahat saymışlardı. Baylar, ülkemizde cahillik varsa geneldir; yalnız kadınlarımızı değil, erkeklerimizi de kapsar. Başka bir görünüme kasabalarda, kentlerde rastlıyoruz. Bu da çok kez yabancı romanlarda okunan kafes efsaneleridir. Kuşkusuz, bu kötü adetleri yayan saraylar olmuştur. Bu nedenle kadınlarımız hatta erkeklerden daha aydın, daha verimli, daha bilgili olmak zorundadırlar. Eğer gerçekten ulusun anası olmak istiyorlarsa böyle olmalıdırlar.
Mart 1923, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II