İlk cumhurbaşkanı seçildiği sıralarda.
Bir sabah Çankaya sırtlarında beraberce gezmeğe çıkmıştık. Gazi yanımıza
sokulan bir çocuğu yakaladı. Çelik bakışlarıyla gözlerini onun yüzüne dikip
gülümseyerek sordu:
– Adın ne senin bakayım?
– Cemil
– Çankaya’da mı oturuyorsun?
– Yok. Ayrancıda.
– Mektebe gidiyor musun?
Çocuk başını hızla öne doğru eğdi.
– E… Ne okuyorsun mektepte
– Her bir şey okuyoruz.
– Peki ben kimim Cemil?
– Sen Gazi Paşasın.
Ata gülümsedi:
– Olmadı Cemil, ben Gazi Paşa değilim. Beni benzettin sen.
– Yok benzetmedim, iyi biliyorum sen Gazi Paşasın.
– Nerden biliyorsun?
Çocuk kendinden emin bir tavırla:
– Çünkü sana hiç kimse benzemez…
Çelik gözler bulutlandı. O eşsiz kafanın içinden kim bilir ne düşünceler
geçti o anda:
– Cemil sen büyüdüğün zaman ne olacaksın?
Cevap ufacık ağızdan tereddütsüz çıktı.
– Asker olacağım.
– Asker olup da ne yapacaksın?
– Düşman bu topraklara bir daha basacak olursa, onu buradan kovacağım.
Gazi bir şey demedi. Küçük Cemil’i kollarından tuttu, kaldırdı ve alnına sıcacık bir öpücük kondurdu.
Sonra onu iade edip de yoluna devam ederken bize döndü. Başlangıcı kendi
zihninde kalan cümleyi bize hitap ederek tamamladı:
– Evet… Öyledir. Milletin bağrından temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri
ona bırakacağım ve gözüm arkada kalmayacak.
Ercüment Ekrem Talû
Kemal Arıburnu, Atatürk (Muhtelif Cepheleriyle), Ankara: 1953, s. 12.