Bağımsızlık savaşı ve Türk devrimi, her atılımında ulusumuzun yüksek siyasal ve uygar karakteri ile ülkeyle ilgili düşüncelerindeki bilinçli birliğe dayanarak başarı kazanmıştır. “Cumhuriyet hükümetinin gördüğü işler, ancak ulusumuzun bu yüksek ahlak ve huyunda dayanak bularak her gün verimli bir eserini ortaya koyabilmektedir. Dün ve bugün olduğu gibi yarın da, ülke ve ulus için tek güç mutluluk ve refah kaynağı olan devrim ilkelerinin ve cumhuriyet rejiminin uygulanmasında düşünce ve el birliğinin belirtileri görülecektir.
Aralık 1922, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri
Birçok ulusun kurtuluş ve yükseliş savaşında kızgın, öfkeli oldukları görülmüştür. Ama bu öfke Türk ulusunun bilinçli öfkesine benzemez.
Kasım 1925, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II
Türkün ata yurduna ve Türkün bağımsızlığına saldıranlar, kimler olursa olsun, onlara bütün ulusça silahlı olarak karşı çıkmak, onlarla savaşmak gerekiyordu. Ancak bu önemli kararın bütün gereklerini ve zorunluluklarını ilk günde söyleyip belirtmek elbette uygun olmazdı. Uygulamayı birtakım evrelere ayırmak ve olaylardan yararlanarak ulusun duygu ve düşüncelerini hazırlamak ve adım adım ilerleyerek amaca ulaşmaya çalışmak gerekiyordu. Beliren ulusal savaş, dıştan saldırıya karşı yurdun kurtuluşunu tek amaç saydığı halde, bu savaşın, başarıya ulaşıldıkça, ulusal iradeye dayanan yönetimin bütün ilkelerini ve biçimlerini evre evre bugünkü döneme kadar gerçekleştirmesi doğal ve kaçınılmaz bir tarih akışı idi. Bu kaçınılmaz tarih akışını gelenekten gelen alışkanlığı ile hemen sezinleyen padişah soyu ilk andan başlayarak ulusal savaşın acımasız bir düşmanı oldu. Bu kaçınılmaz tarih akışını ben de gördüm ve sezinledim. Ama, baştan sona, bütün evreleri kapsayan sezgilerimizi ilk anda bütünüyle açığa vurmadık ve söylemedik. İleride olabilecekler üzerine çok konuşmak, giriştiğimiz gerçek ve maddi savaşa boş kuruntular niteliğini verebilirdi ve dış tehlikenin yakın etkileri karşısında üzüntü duyanlar arasında da, geleneklerine, düşünme yeteneklerine, ruhsal durumlarına uymayan olası değişikliklerden ürkeceklerin ilk anda direnmelerine yol açabilirdi. Başarı için pratik ve güvenilir yol, her evreyi zaman geldikçe uygulamaktı. Ulusun gelişmesi ve yükselmesi için esenlik yolu bu idi. Ben de böyle yaptım. Ancak bu pratik ve güvenilir yolu, yakın çalışma arkadaşlarım olarak tanımış kişilerden bazılarıyla aramızda, zaman zaman, görüşlerde, davranışlarda, yapılan işlerde beliren temelli ve ikinci derecede anlaşmazlıkların, kırgınlıkların ve hatta ayrılıkların da nedeni ve açıklaması olmuştur. Ulusal savaşa birlikte başladığımız yolculardan bazıları, ulusal yaşamın bugünkü cumhuriyete ve cumhuriyet yasalarına kadar uzanan gelişmelerinde, kendi düşünce ve ruh yeteneklerinin kavramasının bitince bana direnmeye ve karşı çıkmaya başlamışlardır. “Bu son sözlerimi özetlemek gerekirse, diyebilirim ki, ben, ulusun vicdanında ve geleceğinde sezdiğim büyük gelişme yeteneğini bir ulusal sır gibi vicdanımda taşıyarak yavaş yavaş bütün toplumumuza uygulatmak zorundaydım.
1927, Nutuk