Takvimlerin Bu Yaprağı Hep Siyah Kalacaktır
“Yaşasın!” diye çok bağırmıştık ve henüz yaşıyacak çağdaydı, yaşamadı. Sıhhati, hayatı için ettiğimiz dualar geri geldi.
Şair: “Ömrüne katmak için Tanrı ömrümden alsın.” diyordu. Şair, sesini duyuramadı.
Onun, bu yurdu kurtarmakla gösterdiği harikayı fen onu kurtarmakla gösteremedi. Ve büyüklük onda kaldı.
Karların, kışların, çöllerin, kurşunların, mermi rüzgarlarının yıkamadığı bir gövdeydi ve daha altmışında yoktu.
Eli, meçhul asker abidesindeki ele benzerdi. Parmağının gösterdiği yere bir millet koşardı.
Gözlerini bir kere dolaştırmakla bir ufuk çizerdi. Sesi kumanda etmek için yaratılmış seslerdendi. İçeride, dışarıda dediği olurdu.
Bu yurda baş oluşuyla 30 Ağustos bayramını yaptığımız, 23 Nisanı, 29 Ekimi yaptığımız adam bize bir matem günü de armağan bıraktı gitti.
Takvimlerin bu yaprağı siyah kalacaktır.
Bu yurda, bu ulusa gösterdiği ihtimamın, dikkatin onda birini, yirmide birini kendi şahsı için, kendi sıhhati için, kendi şahsına ve sıhhatine gösterseydi daha, çok yaşardı. Şahsını en sonraya bıraktı ve kendine sıra gelmedi.
Bana sorarsanız taşına destanının ilk mısraları kazılmalı… Altına “Gerisi milletinin hafızasında” diye yazılmalı. Başka söz istemez.
Türk bayrağı O’nun aziz ölüsünü gölgeliyecek ve şu yurdun yükseklerinde yapılacak türbesini bir bozkurt bekliyecektir. Başka süs istemez.
Vasiyetnamesi gençliğin ezberlediği meşhur hitabe, mirası, istiklal olan bir vatan babasıydı.
Ey onun çocukları, gidiniz; mezarının başında yurdunun istiklal marşını okuyunuz. Başka ses istemez.
Türk Milliyetçilerinin Kalemiyle Atatürk, s.48-49.