O ana kadar eşi görülmedik en korkunç ölüm vasıtaları ile ve yeryüzünün beş kıtasından devşirilme hücum alayları ile saldırıp karşıdan bir göz alımlık bir yarımadayı aylarca süre, gece gündüz göğü ateş, yeri ateş, suyu ateş, ufku ateş bir cehenneme çevirdikleri o imtihan meydanında dev çelikler aşındırarak, haşmetli inatlar kırarak Çanakkale’ye <<Bir gün Türkler bu geçidi tuttular, dünyayı buradan öte aşmağa bırakmadılar.>> gibi ölmez bir mâna kazandırmak ne yüze bir himmettir.
Anafartalar Kumandanı M. Kemal ile Mülakat, 1930
Gerçekten senin hesabına güç akıl ererdi. Kimse sanmazdı ki sen Kızıltaş deresinde parıldayan süngülerin yanı başındasın! Kimse sanmazdı ki, İzmir’e piyadeden önce gireceksin; Kordonboyu’nda demirli İngiliz torpidolarından iki adım ötede karargah kuracaksın!
***
Sen, yükseldiğin beyaz bulutlar içinde tanrılaşmışlık taslayan kendini unutmuşlardan değildin; ayağını topraktan, başını gerçekten ayırmayan doğrucu ve olgun bir insandın…
***
Anaların, kız kardeşlerin yüzleri siyah peçeliydi; bahtları çarşafları gibi karaydı… Çileleri çoktu, hakları az…
Beğenmedi. Yüzlerini açtı, ak etti. Hakta onlara erkeklerle eşitlik sağladı; bahtlarını ak etti.
***
Hey Paşam, sen bizlere ne günler gösterdin… O günler öylesine idi ki, her sabah uyanınca bakardık, vatan bir gün boyu daha uzamış. Bugün Uşak, Alaşehir, Salihli, bugün Nif!…
Bildiğimiz, yitirdiğimiz vatan bütünlüğüne doğru kanatlanmış gidiyorduk.
***
Halktan O, balık denizini ve kuş havasını arar gibi hoşlanırdı. Varlığının manasını halkta bulurdu. Halk O’nun ilhamının kaynağı idi.
Atatürk’ü Özleyiş, 1957
Siz, eminim, düşen her bir neferi vücudunuzdan bir zerre kaybetmiş gibi acı ile andınız. Çünkü siz tepemize inen yıldırım değil; içimizden çıkan ateştiniz.
***
Her birini vatan dâvasının ateşine atılmada birlik olarak aldığı rütbe nişanları, çöküntü çağı yüz gösterince, yeni millet dâvasının kapısından girerken iğreti bir giyim gibi gözden çıkarmış bu feragatli adamın, Mehmetçik’le vatan taşına başını, vatan toprağına vücudunu koyup bir ana kucağında gibi yattığı günler unutulur mu?
İstiklal Yolunda, 1960