ATATÜRK’ün hoşgörü konusundaki düşünceleri, tarihin her dönemi ve her toplum için geçerli olan evrensel gerçekleri yansıtmaktadır. Farklı toplumlardan olan insanlar bu düşünceleri kendi toplumları ile ilişkilendirip bunların kendi toplumları için söylenmiş olacağını düşünebilirler. Aynı gerçek Türk ulusu için daha fazla geçerlidir. Türk ulusunun ihtiyacı olan mesajlar yoruma ihtiyaç göstermeyecek tarzda açık ve gerçekçi olarak bu düşüncelerin içerisindedir. Türk halkına düşen görev, ATATÜRK’ün aşağıdaki sözleriyle işaret ettiği sağduyu ve gerçekçiliği yaşam felsefesi hâline getirmektir:
Şüphesiz, fikirlerin ve inanışların başka başka olmasından şikâyet etmemek gerekir. Çünkü bütün fikirler ve inanışlar bir noktada birleşirse bu hareketsizlik ve ölüm belirtisidir. Böyle bir durum elbette istenmez. Bunun içindir ki, gerçek özgürlükçüler hoşgörünün genel bir nitelik olmasını isterler. İyi niyetle bile olsa hoşgörüye karşı olunmasını istemezler. Çünkü iyi niyetler hiçbir zaman hiçbir felâketi önleyememiştir. Ruhun selâmeti için insanların yakıldığını biliyoruz. Bunu yapan engizisyon papazları da herhâlde iyi bir şey yaptıklarından ve iyi niyetlerinden bahsederlerdi. Belki bu sözlerinde de samimî idiler. Böyle bir ahmaklığa ya da herhangi bir hainliğe de hoşgörü kılıfı uydurmak hiç de zor değildir. İşte bu nedenledir ki, hoşgörüyü teslimiyetçilik derecesine kadar götürmek doğru değildir. Gerçi özgür olmak herkesin hakkıdır ve bunun için gerçek özgürlükçüler, demokrasiye karşı olanlara da hak ve özgürlükler verilmesini isterler. Fakat demokrasiyi savunanların demokrasiye karşı olanların karşısında elleri ayakları bağlı kurbanlık koyun durumuna razı olacaklarını düşünmek asla doğru değildir.
Unutulmamalıdır ki, bazı insanlar geleceği geçmişin arasında görmek isterler. Bunlar bizi geri bıraktığı için terk ettiğimiz anlayışın geri gelmesini isterler. Bu gibi insanlar kendi inandıkları gibi olmayan kimseleri istedikleri gibi ezemezlerse kendilerini rahatsız hissederler. Hoşgörüyü asla kabul etmezler.
Herhâlde, hoşgörünün arzu edildiği gibi yaygınlaşması ve alışkanlık hâline gelmesi için, eğitim ve düşünce düzeyinin yüksek olması lâzımdır.
Atatürkçülük (Birinci Kitap); s. 385.