Sadi Irmak anlatıyor:
Atatürk’le sohbet ediyorduk. Bir aralık konu İstiklâl Savaşı’na geldi. Dikkat ettim, binbaşılar dahil her komutanın hangi birliği komuta ettiğini, nerede bulunduğunu, -bir gün önce olmuş gibi- hatırlıyordu. O savaş ki araç, gereç, personel kıtlığı bugün güç tasavvur edilirdi. Tümenlere binbaşılar, kolordulara yarbaylar komuta ediyordu! Fakat bu kadro canını dişine takmış bir ekipti. Var olmak ya da olmamak bu savaşın sonucuna bağlıydı.
30 Ağustos bu ruh haletinin eseriydi. Böyle bir dramı, hem yazarı, hem baş aktörünün ağzından dinlemek müstesna bir mutluluktu. O anılar Atatürk’ü coşturdukça, coşturuyordu. Anlatmalarında abartma yoktu. Ama bu anlayış öylesine canlı, öylesine plastikti ki, hepimiz heyecandan heyecana sürükleniyorduk. Savaşı her saniyesiyle anlattıktan sonra şöyle bağladı:
“İşte büyük zafer böyle ortak bir eserdir. Şerefler de ortaktır.”
Bu alçakgönüllülük şaheseriyle konunun kapanacağını tahmin ediyorduk. Bu arada Atatürk bir duraklama yaptı. Sonra içine dönük, adeta kendisiyle konuşur gibi ilave etti:
“Ama yenilseydik sorumluluk ortak olmayacak yalnız bana ait olacaktı.”
Bu belagat karşısında gözyaşımı tutamadım. Tarihin, zaferleri kendine mal eden yenilgileri ise maiyetine yükleyen sahte kahramanlarını hatırladım.
Anılarla Atatürk, İstanbul Görsel Yapım Prodüksiyon