Anadolu Türk kadını, her türlü ezilmişliğe rağmen cepheye göndermiş olduğu evlâtlarıyla yetinmeyip bizzat kendisi Türk ulusunun özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinde erkeğinin yanında yerini almıştır. Yeryüzünde hiçbir millet kadınının kendi ulusunun kurtuluşuna Türk kadını kadar katkı sağlamış olamayacağını dile getiren ATATÜRK, Türk halkının çağdaşlaşma mücadelesinde de kadın ve erkeğin el ele, omuz omuza olmasını istemiştir. O, Türk kadınını bu mücadelede saf dışı bırakabilecek bütün zincirleri kırmış, siyasî, ekonomik ve sosyal hayatta başarılı olmasını sağlayacak adımları, erkeklerin bütün olumsuz engelleme girişimlerine rağmen atmaktan çekinmemiştir.
ATATÜRK, doğum tarihini Kurtuluş Savaşı’nın başladığı 19 Mayıs 1919 tarihi olarak gören, ondan önceki yaşamını yok sayan, Türk kadınının en temizini, en yüreklisini, en safını, en yoksulunu, en cahilini ancak en sağduyulusunu yani Satı Kadını Meclise taşıyarak bir taraftan Türk kadınına Satı Kadının şahsında yerini göstermiş diğer taraftan da Türk erkeğini bencillikten kurtararak tarihte sahip olduğu demokratik niteliğe davet etmiştir. Aşağıdaki anekdot ATATÜRK’ün Türk kadınına verdiği önemi ve duyduğu saygıyı yansıtması açısından oldukça değerlidir:
Ankara’da yakıcı bir yaz günü idi… ATATÜRK beraberinde arkadaşları ve yaverleri olduğu hâlde Kızılcahamam’a giderken Kazan köyü yakınlarında durmuş ve otomobilden inmişti. Köyün kadını, genci, yaşlısı, ihtiyarı köylerinin içinden geçen şosede duran bu yabancı konukları görünce hep koşuştular. Kimi su getirdi, kimi ayran… Bunlardan biri, güğümünden aktardığı soğuk ayranı ATA’ya uzattı: “Bir soğuk ayran içer misiniz?” dedi.
O, çorak iklimin kavurduğu yüzünden bronzlaşmış Türk kadının en bariz ifadelerini taşıyan bir Türk anası idi. Böğrüne sıkıştırdığı kundağa biraz daha bastırdıktan sonra, sağ elindeki ayran bardağını uzattı, bekledi. ATA’sı ayranı kana kana içmiş ve bir an durakladıktan sonra ona:
“Senin kocan kim?“ diye sormuştu
Köylü kadını, yüzü tunçlaşmış, elleri nasırlı bu Türk anası Ankara’nın kendine has şivesi ile kocasının Sakarya Savaşı’nda boğazından yaralanmış bir cengâver olduğunu söyledi. ATA bir soru daha sordu:
“Ne zaman doğdun?”
“1919’da ATATÜRK Samsun’a çıktığı zaman doğdum…”
ATA, bir an düşündü. Yıl 1934 idi. Kadının bu ifadesine göre 15 yaşında olması lâzım gelirdi. Hâlbuki karşısında abideleşen kadın… 25 yaşlarında görünüyordu. Tekrar sordu:
“Nasıl olur?”
Evet, nasıl olurdu bu?… Satı Kadın, hiç tereddütsüz, o her zamanki nüktedan hâli ile memleketin işgal altında geçirdiği acı yılları ima ederek:
“Evet Paşam. Ondan evvel yaşamıyordum ki…”
Bu espri ATA’yı bir hayli düşündürdü. Ayrılırken yaverine kadının ismini ve adresini not ettirdi.
Daha sonra Satı Kadını Büyük Millet Meclisine giren ilk kadın milletvekili olarak görmekteyiz.
Terzioğlu; s. 22-23.